|İ.2|

8 0 0
                                    

"Halfetiye, babanın ailesinin yanına."

İşte bu söz adeta delirmeme sebebiyet olan cümleydi. Ne kadar istemesem bile şimdi burada Halfetide, sevgili babamın ailesinin bizleri asla istemeyen babamın ailesinin evinin daha doğrusu konağının önündeydik. Eğer buraya on yıl önce gelebilmiş olsaydık eğer o zaman dünya üzerinde benden daha çok mutlu insan asla olamazdı. Fakat on yıl önce değil on yıl sonra; on yedi yaşımda gelmiştim ilk kez babaannemin evine. Şimdi ise karşımda koskocaman konak ve açık duran konağın kapısı vardı.

İçimde tanımlayamadığım his onunla birlikte sinir hissi yer alıyordu, bu eve gelmeyi ne kadar çok istemiştim küçükken fakat bu şekilde değil. Ne kadar şanssızdık ki babamızın ailesiyle babamızı kaybettiğimizde tanışacaktık.

"Burada kalmak istemiyorum anne!" Mehir'i yani ikiz kız kardeşimi onaylar anlamında başımı sallayarak gözlerimi konağın üzerinden çekmeden konuşmaya başladım,

"burada kalmayı bırak bir saniye bile durmak istemiyorum anne."

Ardından bakışlarımı anneme çevirerek ifadesiz tutmaya çalıştığım yüzümle anneme baktım, onun benim ne hissettiğimi bildiğini biliyordum. "Çocuklar yapabileceğimiz hiç bir şey yok, gidebileceğimiz. Ben Kürşat beyle anlaştım zaten arsayı sattığımız gibi gideceğiz buradan. Lütfen sadece bir kaç gün dayanın."

"Otelde kalsak?" Deniz'in sesiyle hızla onayladım onu,

"bende biraz para var."

"Aynen bende de anne, lütfen burada değil bir otelde kalalım!"

"Hayır. Kalacak bir yerimiz varken otelde kalmayacağız, en fazla iki gün. Lütfen dayanın çocuklar, hadi." Üç kardeştik, Mehir ve ben ikiz kardeş Deniz ise en küçüğümüz, küçük erkek kardeşimizdi. İkizler arasında en küçüğü bendim, garip bir şekilde nasıl olduysa Mehir'den bir gün sonra doğmuştum. Bu dünyaya gelmemek için adeta inat etmiştim, derin bir nefes alarak önümdeki kapıya gergin bir şekilde baktım, "Mehru hadi,"

elimdeki bavulu çekiştirerek en arkadan ilerledim, hayat ne garipti yıllardır gelmek istediğim hayalini kurduğum şehre hayalini kurduğum babamın ailesinin yanına şimdi babamı kaybettiğimde gelmiştim. Ne garipti ki babamı kaybetmemin sonucunda saf bir merakla merak ettiğim aileyle tanışmam babamın ölmesi sonucunda gerçekleşecekti az sonra. Aynı kandan olduğum ailem olan kişilerle az sonra tanışacaktım, babam olmadan...istemiyordum. İşte bu sefer ben istemiyordum, gitmek istiyor bu lanet olası şehirden. Babamın intihar ettiği söylenen bu şehirden, babamın iki gün önce geldiği fakat dönemediği bu lanet olası şehirden bir an önce gitmek istiyordum! "Yenge?" Yabancı bir ses kulaklarıma ulaştığı gibi eğik başımı hışımla kaldırarak sesin sahibine ulaştırdım gözlerimi, babamım iki kardeşi vardı hatırladığım kadarıyla. Birisi kız kardeşi birisi ise abisiydi. Bu ise babamın abisi Kürşat olmalıydı.

"Ne işiniz var sizin burada? Çocuklarıda getirmişsin bak buraya kadar." Gözlerimi ondan çekerek başka bir tarafa kimsenin olmadığı tarafa baktım, istenmiyorduk. Yıllarca istememişlerdi ki şimdi istesinler.

"Habersiz geldik, fakat her şey ani gelişti şey evimiz satıldı gidecek hiç bir yerimiz yoktu."

Herkes sofradaydı, bizim gelmemiz onların yediklerini boğazına dizdiğini hissediyordum. "Öyle mi?" Gözlerimi tekrardan Kürşat denen adama çevirerek kaşlarımı hafif çatarak beklettim gözlerimi onda, küçükken bir keresinde babama kardeşlerini sorduğumda babam bana şu şekilde cevap vermişti;

"Kız kardeşim aynı senin gibi meleğim, çalışkan. Ağabeyim ise...kaba biri."

Kaba. Kesinlikle şu an bu sözüne katılıyordum. "Sofraya buyursanıza yenge. Asiye kalk sandalye getir!"

İMTİHAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin