Baba, dört harfli bir kelimeydi değil mi? Dört harfli bir kelime olmasının yanı sıra bu kelimenin varlığı bir çocuğun her şeyidir. Baba demek güven demekti aslında, baba demek sevilmek demekti. Fakat bazen oluyordu ki baba denilmeyecek kadar kötü insanlar, fakat benim babam sadece babalık konusunda değil bütün konularda harika bir adamdı. Onun kalbindeki iyilik, onun kocaman iyi yüreği. O mükemmel dense bile mükemmel kelimesinin az kalacağı bir adamdı. O benim babamdı; o Murat Haznedar'dı.
Fakat iyi yürekli, iyi kalpli iyi bir insan olmasına rağmen şimdi bu Fırat'ın suları altında kaybolup gitmişti bedeni. İyi bir insan olmasına rağmen bedeni bulunamamış, bizim başı ucunda ağlayacağımız bir mezarı bile olamamıştı. Ölmedi diye bağırıyordu çığlık çığlığa yüreğim, o ölemez! O benim babam, ölmez bırakmaz bizi! Diye çığlık çığlığa bağırıyordu, fakat Kürşat denen adam babamın abisi dememiş miydi ilk önce kendini silahla vurdu ardından attı kendini Fırat'a diye? İmkanı var mıydı ki yaşamasının? Bir umut parçası varsa bile o 'önce silahla vurdu kendini' cümlesi o umut parçasını yıkıp atıyordu adeta. Şimdi karşımda duran Fırat, benim küçük bir kız çocuğuyken delilercesine merak ettiğim o Fırat şimdi ise bir nevi Cehennem'im oluvermişti. Babamı benden alan her şey benim Cehennemimdi. Bende o Cehennem'in yaydığı ateşin sıcaklığında yanıyordum, gözlerimi sımsıkı birbirine bastırarak daha fazla bedenimi taşıyamayan bacaklarım dizlerinin üzerine düşüverdi.
Ben babasının küçük kız çocuğuydum, şimdi sensiz kim olacağım baba?
Ben sensiz kendimi kaybederim ki...
"Baba..." bedenim tir tir titriyordu fakat ne annemin ne de Mehir'in bana yaklaşmasına izin vermiştim, çünkü bir başkasının bana yardımcı olmak için yaklaşması demek benim içimdeki acının daha da çoğalması demekti. İçimdeki acının yüreğimi daha da yakması demekti.
"Ba-baa..." avuçlarımı taşlı yere bastırarak titreyen bedenimle birlikte, acı dolu bakışlarımla birlikte karşımda sakince duran Fırat'a bakmaya devam ettim.
Oysaki karşımda duran Fırat buraya yeni gelen insanları büyüleyecek tarzdaydı, bu Fırat'ı bilmeyen insanları büyüleyecek tarzdaydı. Aynı beni küçük bir kız çocuğuyken internet üzerinden araştırmama rağmen büyülediği gibi. Fakat bu Fırat insanın yüreğine taş oturturdu, sevdiklerini elinden alırdı. Bir çocuk yanlışlıkla düşse bir daha çıkamazdı, babamın bulunamadığı gibi bir mezarı bile olamazdı bu Fırat'a düşenlerin. Yutardı Fırat, hiç düşünmeden bize geri bir beden bırakmayı umursamadan yutardı. Bize başında ağlayacak bir mezarı bile hak görmeden yutardı.
"BABAA!" En sonunda dudaklarımın arasından sözcüklerimi çıkarabildiğimde konuşmamış çığlık çığlığa bağırmıştım, çığlıklarımın ardından sarılan kollardan kurtulmaya çalışırken çığlık çığlığa bağırmayı ihmal etmiyordum,
"BABAA! BIRAK BENİ, BIRAK! BABAA!"
Ne zordu bir babasız yaşamak, oysaki onsuz kaldığımız daha üçüncü gündü. Üç gün bile dayanamamışken yıllarca nasıl dayanacaktım babasızlığa? Babamın yokluğuna? Babamın verdiği sevgi olmadan, güven olmadan nasıl yaşayacaktım ben?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMTİHAM
Teen FictionBeklenmedik bir anda Murat Haznedar'ın intihar haberiyle herkes şoka ve büyük bir üzüntüye uğrar. Ebru Haznedar iflas ettiklerini öğrendiğinden hemen sonra kocası Murat'ın ölüm haberini almasıyla birlikte hiç gitmediği Halfetiye ve hiç tanışmadığı k...