11

233 20 1
                                    


Birinin beni dürtmesiyle sıradan kafamı kaldırdım. Bu o çocuktu. Gülümseyerek yüzüne baktım. Kesin yüzüm gözüm şişmiş bir haldeydim. Ve kaç saattir uyuyordum bilmiyordum.

"Günaydın."
Gülerek çantamı toplamaya başladı. Bense şaşkınca ona bakıyordum. O da anlamış olacak ki tekrar gülerek bana döndü.

"Az önce çıkış zili çaldı. Aşağıda bekliyordum. Sen inmeyince gelip bir bakayım dedim."
Sabahtan beri uyuyor muydum ben? Yok artık.

"Uyanamadın mı hala?"
Kafamı sallayıp ayağa kalktım ve topladığı çantamı alıp sırtıma taktım. Adını sormadığım aklıma gelince onu döndüm.

"İsmin neydi?"
Utanmış gibi tebessüm edip kafasını yere eğdi.

"Ah, sabah söylemeyi unuttum. Adım Jimin."
Kafamı aşağı yukarı sallayıp sınıftan çıktık. Gözümün önü kararıyordu. Yeni uyandığım için olmalıydı. Merdivenlerde biraz sendelince birine çarptım. Kafamı kaldırıp baktığımda belaya çarptığımı anladım.

"Ne o Taehyung? Sevgilin sana iyi bakmıyor mu yoksa?"
Jimin'e küçümseyici bakışlarını gönderirken gözlerime baktı. Onunla uğraşacak halim yoktu. Geçiştirmeye çalışacaktım.

"Seninle uğraşamayacağım. Üzgünüm Jungkook."
Aptal çocuk beni iterek merdivenleri çıkmaya başladı. Az kalsın düşecektim. Zaten iyi değildim.

"Aptal."
Jimin'in koluna tutunarak merdivenleri inmeye başladım. Görüşüm bulanıklaşıyordu. Bu son bir aydır oluyordu aslında. Ne zaman uykudan uyansam ya bayılıyordum ya da geçici körlük gibi bir şey oluyordu. Ellerimle gözlerimi ovuşturup okuldan çıktık.

"Eve gitmesen de bir şeyler mi yapsak?"
Jimin'in sorusuyla kendime geldim ve ona döndüm. Ona yüzümü buruşturarak baktım ve konuşmaya başladım.

"Üzgünüm Jimin. Kendimi pek iyi hissetmiyorum. Belki daha sonra."
Anlayışla kafasını salladı. Bu arada benim evime gelmiştik. Jimin ise bana iyi akşamlar diyip yanımdan ayrılmıştı.

Kendimi direk eve attım. Başım aşırı derecede dönüyordu. Aklımı kaçıracak gibi olmuştum. Bir gün hastaneye gitsem iyi olacaktı sanırım.

Yapacak hiçbir şeyim yoktu ve canım acayip sıkılıyordu. Dışarı çıksam mı diye düşündüm ama sonra vazgeçtim. Çünkü dışarı çıksaydım gideceğim tek yer buradaki park olurdu. Ve Tanrı korusun Jungkook ile karşılaşabilirdim.

Hava yavaş yavaş kararıyordu. Bense odamda ki çalışma masama doğru ayaklarımı uzatmış düşünüyordum. Ne düşündüğümü bile bilmiyordum. Sadece beynimi meşgul eden şeyler vardı.

Burası beni daraltıyordu. Sanki nefes alamıyordum. Dışarı mı çıksaydım? Anca parka gidebilirdim. Neyse. Gidecektim.

Üzerimde bol bir tişört ve eşofmanım vardı. Hemen altıma siyah dar pantolonumu geçirdim. Aynada son kez kendime baktığımda ne zamandır taramadığım saçlarımın iğrenç göründüğünü gördüm ve hemen taradım. Kahküllerimle gözlerimi kapattım ve siyah maskemi de taktım. Şimdi birileri(!) beni fark ederdi falan.

Tişörtümü değiştirmeden üzerime siyah kapşonlu bir hırka geçirdim. Dışarısı soğuk olabilirdi. Müzik dinleyebilirim diye düşünüp siyah kulaklığımı da kulaklarıma yerleştirip kapşonu kafama geçirdim. Siyahlar bana yakışmıştı..

Evden hızlıca çıktım ve müziği açarak hızlıca adımlarımı parka yönlendirdim. Bir kaç dakika sonra parktaydım. Oradaki tanıdık yüzleri görmem ile ağzımdan bir küfür kaçmıştı.

Beni fark etmişti. Dudaklarını okuyordum. Ama duyamamıştım. Biliyordum. Yemin ederim ki biliyordum. Gecemi mahvedecekti. Sakince arkamı döndüm. Cebimdeki telefonuma uzanıp müziği kapattım. Ve o zaman bana seslendiğini bir kez daha anlamıştım.

"Hey! Duymuyor musun?"
Yanıma kadar gelmiş önümde dikiliyordu. Dikkatlice beni süzüp yamuk bir gülüşle gözlerime baktı.

"Seni daha önce burada gördüm mü?"
Vay be. Jungkook beni tanıyamamıştı. Işime gelirdi bu tabikide. Kafamı iki yana sallayıp sorusunu cevapladım. Konuşamazdım. Sesimden belki anlayabilirdi.

"Peki o halde maskeni çıkar."
Kaşlarımı çatıp karşımdakine baktım. Maskemi çıkaracakmışım, hah.
Tekrar kafamı iki yana salladım. Bu sefer kaşlarını çatan o olmuştu. Elleri maskeme uzandığında hemen elimle onu durdurdum. Buz gibi ellerim onun ateş kadar sıcak ellerine değdiğinde sıcaklık karşısında eridiğimi hissetmiştim.

Elim eline değince yutkunmuştu. Bu böyle şeylerden etkileniyor muydu yoksa? Maskemin altından gülüp fazla orada durmadan arkamı döndüm. Bir adım atmadan Jungkook sıkıca bileğimden yakaladı.

"Taehyung?"
Anlamış mıydı? Şimdi boku yemiştim. Ben buraya kafamı dağıtmaya gelmiştim. Aksine daha da fazla kötüleştirmeye değil.

"Sensin biliyorum."
Şuanda kolumdan tutulmuş bir yere doğru sürükleniyordum. Engel olmamıştım. Bu lanet olasıya karşı gelemiyordum.

Beni getirdiği karanlık bir mahalle köşesiydi. Ama hiç ağzımı açmamıştım. Beni neden buraya getirdiğini merak ediyordum.

"Sevgilin nerde?"
O çocuğun sevgilim olmadığı bildiği halde ısrarla böyle demeye devam ediyordu. Bu kez bende reddetmeyecektim dediklerini.

"Onunla buluşacaktım. Ta ki aptalın biri beni görüp kuytu bir köşeye sürükleyene kadar."
Çenesinin kasıldığını görebiliyordum. Ama bu yaptıklarına hiçbir anlam veremiyordum.

"O aptal çok iyi yapmış."
Dişlerinin arasından konuştuğunda sinirlendiğini ses tonundan bile anlamıştım. Maskemi indirip kahkaha attım. Hala bana öfkeli gözlerle bakıyordu.

"Bundan sonra kimseyle konuşamazsın."
Dedikleri komiğime gidiyordu. Ne sanıyordu ki kendini? O benim neyimdi de bana sınır koyuyordu?

"Hadi ya!"
Dalga geçercesine gülüp ona bir adım attım. Yumruklarını sıkıyordu. Bu beni daha da keyiflendirmişti.

"Şansını fazla zorluyorsun Kim Taehyung."
Kafamı iki yana salladım.

"Zorlarsam ne yaparsın Jeon Jungkook?"
Beni sertçe duvara doğru itip bir hışımla üzerime geldi ve duvarla arasına sıkıştı.

"Öperim."
Dudaklarını sertçe dudaklarıma bastırdığında şaşkınlıktan gözlerim ve ağzım açılmıştı. Şuan beni gerçekten de öpüyordu. Rüyada falan mıydım yoksa?

Dudağımı dişlediğinde kendime gelmiştim ve karşılık vermek zorunda kalmıştım. Tamam belki zorunda değildim ama vermek istemiştim. Bu fırsatı kaçıramazdım.

Şuan sanki dünya sadece ikimizden ibaretti. Sadece o ve ben vardık. Zaman durmuştu ve ben sadece onun dudaklarını öpmekle meşguldum. Başka hiçbir şey düşünemiyordum.

O çok güzel öpüyordu..

*
*

aware; vkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin