Bir anda değişen sıcaklık ile bedenim tir tir titriyordu.
"Gözlerini açabilirsin."
Gözlerimi açtığımda beyaz yeryüzü ve birkaç uzun çam ağacı karşılamıştı beni.
Tanrım, biz Kuzey'deydik.
Kafamı yavaşça ona çevirdikten sonra hayretle sordum.
"Nasıl buraya geldik?"
"Sevgilinin kendine özgü yetenekleri var miniğim."
Kelimenin verdiği anlık şokla ayağım karda kaymış ve düşmeme ramak kala Jin beni belimden tutmuştu.
"Daha dikkatli olmalısın, ama olmadığın için seni kucağımda taşıyacağım."
İtiraz etmeden kafamı göğsüne yaslayarak içimi huzurun kaplamasına izin verdim.
Sonuçta insanın başına Kral Kim tarafından taşınmak, her zaman gelmezdi değil mi?
..
Kısa bir yürüyüş sonrasında buzdan yapılma, devasa boyutu sahip olan bir yapı gözükmüştü.
Jin beni yavaşça kucağından indirmişti.
"İçeride, yanımdan ayrılmak yok. Anlaştık mı?"
"Anlaştık."
Yanaklarımı şişirerek önümden yürüyen kralı takip etmeye koyulmuştum.
Kapıya ulaştığımızda kapıda buzdan kasklar takarak gezen görevliler davetiyelerimizi sormuş ve Jin ceketinin içinden iki tane davetiyeyi çıkarmıştı.
Benimkini ne ara aldığı veyahut ona davetiye geldiğinden haberim dahi yoktu.
Konu Jin olunca şaşırmamaya alışmıştım.
Dışarısının aksine sıcak olan koridorda yürürken Jin gergin bir biçimde parmağındaki yüzük ile oynuyordu.
"Namjoon, bu sarayda çok büyük miktarda büyü var. Ne olduğunu kestiremiyorum bile; bu sandığımdan da tehlikeli olabilir."
"Endişelenme tamam mı? Olanlardan sonra stres yapmış olabilirsin. Kafanı rahatlat ve konsantre ol."
Cümlelerimi sıraladıktan sonra pürüzsüz süt beyazı yanağına hızlıca küçük bir buse kondurmuştum.
Şaşkınlıkla bana bakarken daha fazla utanmamak adına hızlıca konukların ağırlandığı salona adımlamış ve boş bir ayaklı masa bularak oraya kurulmuştum.
Jin de hemen peşimden gelmiş kolunu belime dolayarak bedenimi kendine doğru çekmişti. ..
Gelen düzenli adım sesleri ve sessizleşen ortam, önemli bir kişinin geldiğinin habercisiydi.
Kanım çekilmiş gibi hissediyordum.
"Merhabalar, öncelikle bu özel törende bizi yalnız bırakmayarak; aramıza katılan herkese teşekkür ederim."
Ardından tatlı bir kıkırtı sesi.
Boyu en az Jin kadar uzun olan, soluk beyaz teni mücevher gibi parlayan ve boncuk gözleriyle gözlerimin tam içine bakan adam: Min Yoongi.
Kalbim anlam veremediğim şekilde atışlarını hızlandırmıştı.
"Yüzü bir an bile gülmeyen herif niye durduk yere kıkırdıyorsa."
Jin'in sinir ve sitemle karışık fısıltlsının üstüne belimdeki elini okşamıştım.
"Ah, hepiniz yüzü bir an bile gülmeyen herifin niye durduk yere kıkırdağını merak ediyorsunuz değil mi? Dostlarım, bu salonda bulunan biri, kalbimi cidden çok hızlı attırıyor. Aşkı bu kadar iliklerimde hissetmem tamamen onun güzelliğinden."
Etraftan şaşkınlık nidâları yükselirken birkaç kişi ıslık çalmıştı.
O ise başını bana çevirerek göz kırpmıştı.
..
Kokteyl servisi bittikten sonra-ki Jin içinde zehir olabileceğinden hiçbirini içmeme izin vermemişti- kocaman masalar ortaya çekilerek büyük bir ikram sofrası kurulmuş ve tanrıça Yoonji'nin ruhuna çeşitli dualar okunmuştu.
Ben ise o sırada camdan dışarı bakarak hiçbir şey yaşanmamış gibi davranmaya çalışmıştım.
Kuzey'in kralı ile her fırsatta gözlerimiz kesişiyor ve ellerimin titremesine engel olamıyordum.
Ondan etkilenmedim diyemezdim , ama büyük korku da vardı içimde.
Dualardan sonra herkes tabaklarını alarak yiyecekleri koyarken ben ise Jin'e yalvaran gözler ile bakıyordum.
"Jin, yiyebileceğimiz bir şey yok mu hiç?"
"Aish, şu makarna salatası aralarında en masum duranı. Onu ye."
..
Elimdeki makarna tabağı ile kalabalığın arasından geçerek Jin'in yanına gelmeye çalışıyordum. Ona doğru yaklaştığımda Min Yoongi'nin alaycı bakışlarının Jin'i delip geçtiğini görmüştüm.
Jin'in ise sinirlenmemek adına sıktığı bardak, parmak boğumlarını beyazlatmıştı.
Olay çıkarmamak için kendini tuttuğu belliydi.
Elini yavaşça kendime doğru çekmiş ve serbest hâle getirmiştim.
Kısa süre sonra Min oturduğumuz masaya gelerek elindeki yemek dolu tabağı Jin'in önüne bırakmıştı.
"Kim Krallığı'nın mensubu olarak sizin Tanrıça Yoonji'i için bu yemeğe katılmasını istemekteyim ma-"
"Namjoon burada diye süslü kelimelere gerek yok Yoongi. Tabağı bırak ve çek git."
"Ama kaba olmuşsunuz, Jin-shi. Yanınızda bir güzellik varken böyle konuşmanız yakışıksız. İsterseniz onu bir süreliğine ben devralayım. Onu üzüyor gibisiniz."
Jin bir anda Min'in yakalarına yapışmış ve onu duvara yaslamıştı.
"Cümlelerine dikkat et Yoongi."
"Haklısın, Jin. Onu devralmayacağım.
Onun sahibi olacağım."
Birkaç saniye sonra Kuzey Kral'ının yüzüne inen yumruk ile herkes tüm dikkatini bize vermişti.
_____________________________________
Okuduğunuz için teşekkür ederim.
Sizi seviyorum,
Namjin'le kalın.🌷
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.