"Nana, neredeyiz?"
Renjun'in ağzından mırıltı şeklinde çıkan bu soru, Jaemin'de onu ısırma isteği uyandırdı.
Uykudan yeni kalktığı zamanlar en tatlı zamanları oluyordu.
"Ormandayız Renjun."
"Ne?"
"Ormandayız işte."
"İndir beni!"
"Hayır."
"Nana, indir beni yoksa-"
"Yoksa?"
Sırtında taşıdığı Renjun'in birden üzerine kusmasıyla duraksadı ve refleksle Renjun'i yere attı.
Sonra da ne yaptığını fark edip Renjun'i düştüğü yerde dikleştirdi kusmasına yardımcı oldu. Jaemin'in eli, Renjun'in sıcacık sırtında geziniyordu.
"Şimdi daha iyi misin? Ayıldın mı az da olsa?"
Renjun hızla kafasını bir aşağı bir yukarı salladı.
"Yürüyebilecek misin?"
Cevap vermeyerek ayağa kalktı Renjun, Jaemin'in önünden yürümeye başladı.
"Ne yani? Benimle konuşmayacak mısın?"
Renjun yine cevap vermedi. Jaemin de peşinden koştu. Yüksek otların arasından geçmek onları biraz zorluyordu fakat bu pek de sorun değildi. Gidecekleri yer yakındı nasıl olsa.
"Burayı hatırladın, değil mi?"
Renjun omuz silkti.
"Burası bir zamanlar ağaç evimizin olduğu yer. Hala var gerçi. Sen pek uğramasan da ben oranın bakımını yapıyorum."
Renjun yine omuz silkti.
Ne Jaemin konuştu sonrasında, ne de Renjun. Ağaç eve varıp oraya tırmanana kadar ağızlarından tek bir kelime bile çıkmadı.
***
Ağaçevinin içi küçüktü ve sadece birkaç parça kıyafetle çarşaf, yorgan ve yastıklar vardı. Eskiden sık sık burada kalırlardı. Annesi onu gönül rahatlığıyla dışarı gönderebiliyorken, o olay henüz yaşanmamışken... Sonrasında ise, bir daha asla bu eve adımını atamamıştı.
Ama şimdi buradaydı. Annesi her ne kadar üzerine titrese de Jaemin'e daima güveniyordu. Jaemin'den oğluna zarar gelmeyeceğine adı gibi emindi neredeyse.
Ama bilmiyordu ki aslında en çok zararı o veriyordu Renjun'e.
Jaemin kusmuklu tişörtünü değiştirmiş ve Renjun'e de yeni giysiler vermişti. Kendi giysileriydi fakat büyük gelmesi dışında Renjun'e herhangi bir rahatsızlık vereceğini düşünmüyordu.
Yer yatağını hazırlayıp yorganları serdi ve kendisiyle Renjun'in yastıklarını bitişik koydu. Bugün, uzak kalmaya çalıştığı çocuğun dibinden ayrılmak istemiyordu.
"Gel Renjun. Yorulmuş olmalısın. Uyuyalım."
Renjun yavaşça yer yatağına doğru ilerledi ve yatağa yattı. Jaemin de yanındaki yerini aldığında artık uyuyabilirdiler. Fakat ikisinin de uyumak gibi bir niyeti yoktu.
"Ben... Özür dilerim."
Renjun şaşkınlıkla kafasını bunu söyleyen Jaemin'e çevirdi.
"Ne için?"
Jaemin ona bakmıyor, sanki yukarıda tavan yokmuş da yıldızları izliyormuş gibi bir dalgınlıkla bakışlarını oradan çekmiyordu.
"Çünkü... Senin bok gibi hissetmeni sağladım ve kalbini kırdım. Ortada hiçbir halt yokken."
Renjun kafasını aşağı eğdi ve elleriyle oynamaya başladı. Şu anda söylemeliydi bunu, tam zamanıydı.
"Jaemin... Ben bara neden gittim, biliyor musun?"
Jaemin merakla kafasını Renjun'e çevirdi. Gerçekten, niye gitmişti ki bara? En zor zamanlarında bile ağzına içki sürmemiş çocuk ne arasındı orada? Hele de ona hiçbir şey ifade etmeyen birisi için.
Renjun, Jaemin'in meraklı gözlerini gördükten sonra cevap verdi.
"Takıldığın şu kız var ya, Haneul. Onu seni aldatırken gördüm ve oraya kadar takip ettim. Seni başkasıyla aynı anda idare ediyor. Ve ben de-"
"Renjun-ah. Neden içtin peki?"
Renjun duraksadı. Bilmiyordu.
Dudaklarını 'Bilmiyorum' dercesine büktü.
Jaemin gülmeye başladı. Çok tatlıydı.
Sonrasında Renjun arkasını döndü ve Jaemin onun uyumasını bekledi. Uyuduğuna emin olduğunda ise kollarını yavaşça kendi kıyafetleri içinde kaybolan cılız bedenin vücuduna sardı. Orada, aynı gökyüzünün altında, aynı odada, aynı yatakta dip dibe sabaha kadar birbirlerinden rahatsız olmadan uyudular. Ne Renjun kıpırdadı, ne de Jaemin.
Renjun hayatında ilk defa o gün kabus görmedi ve kendini güvende hissetti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
❝you are something to me❞ ↬renjun&jaemin
Conto❝"Beni tanımıyorsun! Senin için hiçbir şey değilim ben!" Jaemin, Renjun'e doğru bir-iki adım ilerledi, aralarında bir santim kala durdu. Jaemin'in gözlerinin içi kıpkırmızıydı, ağlamamak için kendini zor tutuyor gibiydi. Kendisine doğru gelen adımla...