Her şey her zaman aynı dedim ya gerçekten öyle. Her sabah aynı saatte kalkıyoruz, aynı şeyleri tüketip kendimize düşen görevleri yerine getirmek için evden çıkıyoruz. Sonrası da hep rutin işler: işe git, çalış,yemek ye, eve dön... Yine öyle aynı bir gün işte. Az sonra vücutlarımıza enjekte edilen uyarıcılar sinir sistemimizi uyaracak ve ani bir dürtüyle yataktan kalkmak zorunda kalacağız. Alarm yok dediğime bakmayın. Sadece alarmın gelişmiş ve daha etkili bir türevi var. Biz buna halk arasında: SU adını verdik, yani "Sinirsel Uyarıcı". Gün ışımaya başladığı anda SU devreye giriyor ve bizi uyandırıyor. İşte onun da vakti geldi. Yine her zamanki gibi kalkma vakti. Kalkmalı, beslenmeli ve gitmeliyim.
Yemeklerimiz artık öyle anlatılanlar gibi değil. Daha pratik. Aslında benim anlam veremediğim en büyük şeylerden biri bu. Bu kadar çok vaktimiz varken biz niye böyle pratik şeyler tüketiyoruz? Hazır karışımlarımız var. Bir miktar hava ile temas ettiğinde ekmeğe veya istediğiniz herhangi bir şeye dönüşüyor. Tatları öyle çok iyi değil ama maliyetli. Bizim gibi durumu iyi olanlar tüketebiliyor sadece bu karışımları. Yoksa kapsüllerimiz var. Her öğün için bir tane. İnsanın ihtiyacı olan besini vücuda veriyor ve sahte bir tokluk algısı yaratıyor. Bu kapsüller hemen hemen her evde var. İnsanlar bu ucuz şeyden evlerinde her daim ne olur ne olmaz diye bir iki paket bulunduruyor. Ama durumu iyi olmayanların tek besin kaynağı.
Kalktım, ağzımı nano teknoloji ürünü ağız temizleme suyu ile çalkaladım ve saçlarımı şekillendirdim. Saç şekillendirmek eskisi kadar zor değil. Zaman insana düşünme fırsat sundu ve insan yeni yeni fikirler üretti. Bence bu saç şekillendirici en faydalı icatlardan biri. Yer kaplamıyor, eletirik kullanmıyor. Atık suları elektirik enerjisine dönüştürüyor ve arkasındaki minik bataryaya aktarıyor. Bir litre atık sudan üç saç modeli yapabilecek kadar enerji elde ediliyor. Bir el çantasından biraz büyük olması da ayrı bir avantaj. Daha önce de anlattığım gibi evlerimiz olabildiğince küçük. Bizler her eşyanın mini boyutunu ürettik. Zamana işte böyle zamanlarda gerçekten minnettar kalmamak elde değil. Bugün içimden her gün yaptığımın aksine saçlarımı toplamak geldi. Saçlarımı sıkı sıkı toplattım ve banyomdan dışarı çıktım. Dolap olarak kullandığım klonlayıcıma doğru gittim ve geçen bir kadında gördüğüm bir elbiseyi zihnimde canlandırdım. Ama biraz değiştirerek hayal ettim çünkü aynı elbiseyi giymek hala eskisi kadar kötü. Sonra göz tarayıcısı çalıştı ve gözlerimi tarayıp zihnimdeki kombini bana verdi. Zaman algımız yok ama bu işlemin gayet kısa sürdüğünü söyleyebilirim. Yaklaşık beş göz kırpma zamanı. Giyindim ve kendime aynamda bir göz attıktan sonra mutfak olarak kullandığım bir köşeye gittim. Dolaptan ekmek ve omlet karışımını aldım ve paketlerin ağzını açtım. Oksijen ile temas eden besinler hemen bir şekil aldı ve önümde belirdi. Ben de bu arada kahve karışımımı aldım ve onu da suya karıştırdım. Kahvem de hemen üstündeki buharlarla hazır oldu. Artık kahvelerimiz için sıcak su da kullanmıyoruz. Benim gibi insanların hayatlarını kolaylaştıran meslektaşlarım su ile tepkimeye girip suyu ısıtan bir çeşit madde buldular ve bu da bizi gereksiz elektrik veya gaz israfından kurtardı. İşte hayatlarımız bu kadar gelişmiş ve bu kadar basit.
Kahvaltımı ettim ve çıktım. Dışarıdaki hava evimdeki havanın aksine sıcak ve bunaltıcıydı. Sessizce yürümeye başladım. Yürüdüm bir yandan da düşündüm. Aceba hayat bu lanet başlamadan önce nasıldı? Güzeldir herhalde. Mesela saate bakabilmek hem de öyle umursamadan değil, korkarak bakmak. En azından gâyenin olması. Bir gün sonu olduğunu bilerek yaşamak. Çünkü bizi bekleyen son karanlık bir çukur. Yıllarca bu şeyin çaresi bulunana kadar bir çukura hapsolmak. Ölüm en azından şerefli bir şey. İnsanlar sana korkarak bakmadan önce evrenden sonsuza kadar sessizce silinip gitmek. Güzeldir herhalde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZLUK LANETİ
Science FictionYa bir gün tüm hayallerimizin aslında ölüm olduğu için değerli olduğunu fark edersek. O zaman ölümsüzlük bir mükâfat mı olur yoksa bir lanet mi ?