BÖLÜM 4: Okul Çıkışı

28.6K 2K 772
                                    

Gözlerimi aralamaya çalıştım, çapaklar yüzünden göz kapaklarım birbirine yapışmış gibiydi. Odamın içi oldukça loştu ve yağmur sesleri geliyordu. Nihayet gözlerimi açtığımda ileride masada duran saate gözüm takıldı. Daha alarmımın çalmasına epey bir vardı. Ancak yorgun hissediyordum, tün gün uyumak istiyordum. Her ne kadar dün kendi aramızda eğlendiğimiz anlar olsa da on kere çekilen bir okul fotoğrafı, sıkıcı ve uzun dersler yüzünden eve ayaklarımızı sürüyerek gelmiştik. Fiziksel olarak bir iş yapmasak bile dün çok yorulmuştum. O yüzden bu sabah biraz fazla bitkin uyanmış olmalıydım. Sabah kalkar kalkmaz haftada iki üç kere tüm mahalleyi koşuyordum ama bu haftanın koşu günlerini değiştirmeye karar vererek yatakta biraz daha uzandım. Asla anladığım bir şekilde ne kadar uyursam o kadar öok uyumak istiyordum. Ama yataktan çıkmak istemesem de okul vaktinin yaklaşıyor oluşu içeriden gelen alarm sesleriyle anlaşılıyordu. En sonunda benim de alarmım çaldı ve isteksizce yataktan kalktım. Ayaklarımı terliğin içine geçirip banyoya geçtim. Saçlarım darmadağınık haldeydi ve yüzüm şişmişti.

Neyse ki kısa sürede yeni bir günün başladığını kabullendim ve üzerimi değiştirip aşağıda kahvaltı eden bizimkilere katıldım. Zaten Yiğit hariç hepimiz yarı uykulu olarak bir şeyler yiyorduk. Sanırım havanın kapalı olması da bu ruh halini üzerimize aşılamıştı. Ardından ortalığı topladık ve teker teker dışarı çıktık. Üzerime kapşonlu yağmurluğumu giydiğim için hafif çiseleyen yağmurdan kıyafetlerim korunuyordu ama kapşonu küçük olduğu için başımın ön kısmı ve yüzüm yağmur damlalarından nasibini alıyordu.

"Adımdan dolayı mı bilmem çok seviyorum böyle havaları."

Yağmur'un sesi önden geliyordu, Havin ile beraber bir şemsiyenin altında kol kola yürüyorlardı. Onların solunda da Yiğit'in tuttuğu şemsiyenin altında yürüyen Akın, arkalarından kendi şemsiyesiyle tek başına yürüyen Eren vardı. Kapıyı kitleyip anahtarı cebime attım ve peşlerinden ilerledim.

"Yiğitcim azıcık aşağı tut şunu rüzgarla hep bana geliyor."

"Kafam değiyor zaten kanka."

Akın ve Yiğit'in sesleri eşliğinde başımı gökyüzüne kaldırdım. Gözlüğüme gelen su damlaları görüntüyü bulanıklaştırdı, önce yüzümü buruşturdum ve gözlüğümü çıkarıp cebime koydum. Ancak sonrasında burnuma gelen toprak kokusu ile gülümsedim. Özellikle şiddetli yağdığında yağmurla kavga eden varlıklardık insanoğlu olarak. Öte yandan topraklarımızı sulayan, onlardan bize ağaçlar yeşerten yağmurun ta kendisiydi. Üstelik hep bir temizlenme gibiydi. Aklıma küçükken yetimhanede her pazartesi yapılan temizlikleri getiriyordu. Tüm yatakların çarşafları, yetimhanenin zeminleri ve camları temizleniyordu. Haftalık yemekler için kasalarla gelen sebze meyvelerin yetimhane koridorlarında bıraktığı tozları temizlerken oradan geçersek bizi azarlayan temizlik görevlileri ve bilhassa onlarla uğraşmak için korksak bile oradan geçişlerimizi anımsatıyordu. Özellikle daha okuma yazmayı bilmeyenler olarak bahçedeki çimlerin ve çiçeklerin sulanma saatinde sonrasında yiyeceğimiz azara rağmen fıskiyelerin altında ıslanarak mutlu oluşlarımız... Küçücük şeylerle mutlu olan küçücük bedenlerdik.

"Abicim yağmur geliyor diyorum!"

Akın'ın bağırma sesi ile başım önümde yürüyenlere döndü. Eren de dönüp bana baktı, göz ucumla görsem de bakışlarımı Akın'dan ayırmadım. Eren de hassasiyetimden dikkat kesildiğimi düşünmüş olmalıydı ki yanıma yaklaştı. Ama onların bildiğinin aksine benim tavırlarım sadece yaralarını bilişimdendi. Çünkü bizim için çocukluk eğlencesi olan o fıskiye altındaki koşuşturmalarımızın birinde en kötü anılarından birini yaşamıştı. Ve tabii onun köyü anıları benim için de kötülerdi. O gün ayaklabılarımızda çamura dönen topraklardan dolayı koridorun yeni temizlenmiş zemininde izler çıkmasın diye ayakkabılarımızı paspasa silip girmiştik içeri çocuklarla. O arkasındaki bir başka çocukla olan itişmesi yüzünden ayaklarını silemeden koridorda kaymıştı. Kapı girişinde bıraktığı izleri gören görevli bir kadının yerleri sildiği viledanın sopasıyla ona vurmuştu. Zaten küçücük olan bedeni bir de sırılsıklamken yediği darbeler yüzünden morarmıştı. O zamanlar her banyo öncesi ağlayarak zorla yıkanmıştı ve uzun bir süre suyla arasını düzeltememişti. Islanmaktan nefret ediyordu, tepkisi bu yüzdendi. 01 ona hafıza kartını taktığında defalarca kez bunun gibi anları silmesini istesem de insanı insan yapanın yaşadıkları olduğunu söyleyip karşı çıkmıştı. Üstelik kendi de istese silebilirdi, bu kötü anıları yaşayan oyken silmek istemiyorsa bana da bir söz düşmüyordüyordu. Bazen düşünüyordum, ben yapmak ister miydim? İnsan anılarını silmek ister miydi? İleride bir gün Akın'ın daha bana aynı duygularla bu teklifi yapacağını düşünemezdim...

İŞLEMCİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin