10.BÖLÜM: "YALNIZ DEĞİLSİN" DİYEN BİR SES VAR UZAKLARDAN KALBİME ÇALINAN...

63 6 4
                                    

AKAD'DAN

Güven... Biz insanların yaşama tutunmasının sebebiydi güven. Öyle bir şeydi ki güven, sanki kristal bir vazoydu. Bir kere elinden düşünce tekrar eskisi gibi olamayan ve asla parçaları birleşmeyen cam kırıklarıydı. Bir kere kırılınca insan tekrar kırılmamak adına duvarlar örerdi etrafına. Benimse kalbimi hapsettiğim büyük surlarım vardı etrafımda. Kimseyi içine almadığım ve asla oradan çıkmaya niyetli olmayan bir kalbim vardı o surların içerisinde.

Bu saatten sonra kimseye güvenmem dediğim bir anda çıkıp gelen bir çöl yolcusu vardı ördüğüm surların karşısında. Öyle yorgun ve yılgın duruyordu ki, sanki bir adım daha atsa yığılıp kalacaktı. Gözlerinden belliydi o da duvarlar örmüştü kalbiyle insanlar arasına. En az benimki kadar kalın ve yüksekti duvarları. O duvarların arasından uzun uzun baktık birbirimize, hangimiz daha yaralı bu hayattan diye. Sonra fark ettik ki biz bu güvensiz kalplerle birbirimize çok benziyoruz. Güven kelimesini hayatından çıkarmış olan ben, yorgun çöl yolcusuyla beraber o kelimeyi tekrar kullanmayı deneyecektim.

Düşüncelerimi bir kenara bırakıp çalan telefonu yanıtladım. Arayan Esin'di.

"Efendim Esin."

"Akad, Lavi yok! Bulamıyorum. Akşama kına var ama Lavi ortalarda yok aklıma gelen her yere baktım ama bulamıyorum. Gece odasına geçti yatmak için ama yatağı hiç bozulmamış. Başına bir şey gelmesinden korkuyorum."

Tamam, sakin ol önce bir düşün belki bir yere uğramıştır. Panik yapma.

"Telefonuyla cüzdanı evde. İşi olsa alırdı ya da bana söylerdi. Eve geldiğinde çok kötü görünüyordu. Sanırım annesi ile ilgili bir anısını hatırladı. Bütün gece buna benzer bir şeyler söyleyip durdu. Korkuyorum!"

"Tamam, sakin ol. Eğer eve geirse hemen haber ver bende gidebileceği yerlere bakacağım."

Tamam. Lütfen bul onu Akad, benim ondan başka kimsem yok. Lütfen."

"Bulacağım merak etme."

Telefonu kapatır kapatmaz nereye gidebileceğini düşünmeye başladım. Onu tanımıyordum ki. Ne yemeyi sever, hangi takımlı, sıkıldığında kafa dinlemek için ne yapar? Ben bunların hiçbirini bilmiyordum. Ben Lavinia'yı tanımıyordum ki.

Neredesin be güzelim? Lütfen gitme. Sana ihtiyacım varken beni yarı yolda bırakma. Güvenimi boşa çıkarma. Sende beni yarı yolda bırakma. Bu oyunbozanlığı yapmazsın sen biliyorum.

Düşün oğlum düşün. Düşün nereye gider bu kız? Bakmadığım yer kalmadı. Her yere baktı...

Tabi ya! Nasıl düşünemedim ben bunu? Tek bir yer ona ait bildiğim tek yer. Lütfen orada ol güzelim lütfen. Arabayı son sürat sürerken bile aklımda hala Lavinia vardı. Arabayı yolun kıyısına gelişi güzel bırakıp kafamı, o güzelliğini kaybetmiş eski eve çevirmiştim. Lavinia'nın bir zamanlar gülüp oynadığı yuva bildiği yere. Lütfen burada ol.

Dış kapıyı kapatmayı akıl edemediğine göre gerçekten buradaydı. Bu eve ikinci gelişimdi. Etrafa dikkatli baktığında dekorasyonunun gerçekten zevkli birisi tarafından döşendiği belliydi. Ama yılların tozu ile sanki büyük bir acının yasını tutuyordu bu koca ev. Adımlarım odasının olduğu tarafa doğru ilerlerken koridorda yankılanan hıçkırık sesi ile yön değiştirmişti bile. Koridorun sonuna geldiğimde, koca yatağın içinde iki büklüm tam karşımda gözlerimin önündeydi. Kapıya uzanıp burada ne yaptığını soracakken kulağıma çalınan sözleri durdurdu beni.

"Anne çok canım yanıyor, mutsuzum hem de çok... Bu sıralar kimsesizliğim kalbime çok ağır geliyor. Bu zamana kadar hep kaybolan anılarımı bulmak için uğraştım. Eğer geçmiş hayatımı bulursam daha mutlu olurum diye düşünürdüm hep. Beni bulduğuna sevinen aile üyelerimin beni sarıp sarmalayacağına inanırdım. Hatıralarımı buldum annem, buldum bulmasına da beni sarıp sarmalayan sizleri bir türlü bulamıyorum. Hani neredesiniz? Neden kırılmış kollarımı boynunuza dolayamıyorum? Babam neden öpüp koklamıyor sarı saçlarımı? Sen neden sıcaklığını sunmuyorsun bana."

"Lavinia!" ağlamaktan kızarmış kurşuni gözlerle bana döndüğünde,

"Ne işi var burada senin hem nasıl buldun beni?"

"Biliyorsun benden kaçmaz." Onu güldürmek için söylediğim bu söze karşılık buruk bir tebessümle karşılamıştı beni.

"Bugün kına gecen var biliyorsun değil mi?"

"Evet biliyorum. Merak etme kaçmadım. Sadece bir emaneti almaya gelmiştim."

Ne emaneti diye soracakken avucunun içinden sallandırdığı küçük kolyeyi gösterdi. Titrek elleriyle bana uzattığı kolyeye bakarken,

"Emanetim." Dedi.

"Ne emaneti? Bilmece gibi konuşuyorsun Lavinia." Derin bir nefes alarak,

"Babam ben doğduğum gün annem için özel olarak yaptırmış bu kolyeyi. Annem bir gün toplantılarından birisine giderken şu gördüğün kırık aynanın karşısında takmıştı bunu o zarif boynuna. Ben ve Cansu her zamanki gibi hayran hayran onu izlerdik. Biz annemi izlerken babamın, 'Uğruna ölürüm' dediği gamzeleriyle bana dönüp boynundaki bu kolyeyi göstererek dedi ki, 'Bu kolyeyi sen gelin olduğun gün boynuna kendi ellerimle takacağım.' demişti. Ben Firdevs Annenin bana hediye olarak verdiği yüzüğü alırken hatırladım emanetimi. Akad, bak kolye avuçlarımda ama onu boynuma takacak olan annem yanımda değil. Söz vermişti oysa o gün geldiğinde kendi elleriyle takacaktı boynuma. Akad yarın düğünüm var ama bana kırmızı kurdelemi belime bağlayacak bu evden beni telli duvaklı gelin çıkaracak kimsem yok. Akad, görüyor musun kimsesizliğimi?" Ağlaması şiddetlenince usulca sardım kollarımı incecik beline, yağmurda ıslanmış kedi yavrusu gibi sokuldu boynuma. Bir şeyler söylemek istedim onu teselli edecek, acılarını hafifletecek. Ne söylersem söyleyeyim akıttığı gözyaşlarına çare olmayacaktı biliyorum. Çünkü anasız babasız büyümek insanı yarım yapardı. Kimse iki sözle bir sarılmayla tamamlayamazdı o yarım yanı. Etrafına her zaman gülücük saçan, güçlü duran bu kız çocuğu, yavru bir kedi kadar ürkekti kendisine bile. İstemsizce dökülüverdi sözcükler dilimden,

"Sen kimsesiz değilsin ufaklık." Kırmızısı koyulaşmış gözlerini gözlerime dikmiş söylediğim şeyi idrak etmeye çalışırken ki o masum halleri gülümsememe sebep olmuştu.

"Öyleyim. Kimsem yok... Kimsesizim..."

"Hayır, ufaklık artık ben varım. Ne zaman ağlamak istersen bana sarıl, ben silerim gözyaşlarını. Ben senin kimsesizliğinde seninle olurum. Kimsesizliğin ben olurum ama tek olmazsın. Ailende ben olurum, belki baban olamam ama seni onun gibi koruyacağıma söz verebilirim."

Neden bilmiyorum ama bu ufak kızın ağlamasını istemiyorum. Hep mutlu olsun onu tanıdığım ilk günlerdeki gamzeleri gülümsesin. Şu an parlaklığını kaybetmiş kurşuni gözler hep parlasın istiyorum. Nedenini bilmeden sebepsizce.. Belki de onun her şeye rağmen yılmayan tarafını gördüğüm için bu kadar içten istiyorum onun tekrar ayağa kalkmasını. Düşüncelerimden Lavinia'nın sesi ile kurtuldum.

"Söz verme. Çünkü bana verilen sözlerin hiçbiri tutulmadı."

"Taam o zaman sana hep yanında olduğumu hissettireceğim. Hadi buna bugün başlayalım. Tut elimden Lavinia." 

Yeni bölüm çok yakında sizlerle

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Yeni bölüm çok yakında sizlerle..... 

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 23, 2024 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

LAVİNİAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin