"Pekala." Dedi Minseok. "Nasıl yapılacağını anlamış gibi hissediyorum." Tam üç kişi bir koltukta sıkıştığımız ve hepimiz ayağa kalkmaya üşendiğimiz için aynı koltukta Junmyeon'un elindeki tığa ciddi ciddi bakıyorduk. Pekala, içimizden bir kişi bile burada neden oturup Junmyeon'un bize neden dantel yapmayı öğrettiğini garip bir şekilde sorgulamıyordu. Ancak bu konuda bir diğer garip olan şey ise hiçbirimizin buraya nasıl geldiği hakkında en ufak bir fikri bile olmamasıydı.Bu garip bilinmezliğe 'Junmyeon etkisi' dedim içimden. Kendisi kimi zamanlarda bir misafir çocuğu kadar gıcık olabilirken, kimi zamanlarda ise bebekler kadar şirin olup bizi kandırabiliyordu. Ki bazen bu yüzden onun bir büyücü olup olmadığını düşünmüyor da değildim. Sonuçta odasında gizli bir kazan saklayıp bize büyü yapma düşüncesi bana hiç de uzak değildi.
"Pekala, nasıl olduğunu öğrendiniz mi?" Junmyeon tığı bırakıp, bize döndü. Oturduğum yerde ileri geri salladım kendimi. Baştan beri televizyondaki içinizi bayacak türden dramlarla dolu diziyi izlemeye çalışıyordum.
"Anladım, anladım." Dediğimde emin olduğumu anlaması için başımı salladım. "Ancak şimdi daha önemli bir konumuz var." Bir şekilde Clouds Entertainment'in beni şirkete tekrar seçmelere girmem için çağırdığını söylemek için fırsat kolluyordum. Bu yüzden kendimce kuvvetli bir hızla tam söze başlayacakken Junmyeon bir şey fark etmiş gibi etrafa bakındı.
"Evet, Jongin nerede?" Jongin tam Junmyeon gelmeden önce, tehlikeyi hissetmiş olacak ki tuvalete kaçmıştı. Ancak hafif şerefsizlik yapmayı sevdiğim için, telefonunun şarjını son anda sakladım ve onu az şarjlı telefonu ile geçinmeye mahkûm ettim. Yani kısaca birazdan dudaklarını büzerek buraya gelecek ve depresyona girmek istediğini ama bunun için fazla üşendiğini belirtecekti.
"Merak etme. O bizden en uzak tuvalete gider. Ancak şarjı bittiği zaman ise geri gelir." Sessizce kıkırdadım. "Bir keresinde hayat şartlarımızın onu çok zorladığını söyleyip cebimden para çalarak evden kaçmıştı. Ancak tam bir saat sonra parası bittiği için eve geri gelmişti." Aramızda sessizce kıkırdarken tuvaletin olduğu yerden bir kilit sesi gelmiş ve yüzünü asarak yanımıza gelmişti.
"Kaç saattir yoksun. Tuvalette ne yapıyordun?" Junmeyon ayaklarını kendisine doğru çekip, acil durumlar için giydiği terliklerini yani silahlarını yavaşça eline almıştı.
"Şey sanırım burada bunu söylemem pek uygun olmaz." Jongin kendi dediğine pis pis gülerken, Junmyeon'u daha çok sinirlendirdiğinin farkında bile değildi. Junmyeon sakin kalmaya çalışıp bana döndü. Genelde sinirlendiği zamanlarda etrafa zarar vereceğini bildiği için sakince bana döner ve konuyu direkt bana çekerdi.
"Neyse, sanırım bu gün için sizi çok yordum." Elleriyle oynadı. "Eee, Baekhyun şeyi onlara da söylemeyecek misin?" İmalı imalı baktı. Başımı onaylar şekilde salladım. O sırada gözüm elindeki tığı inceleyen Minseok'a kaymıştı.
"Hey, Minseok. Jongin ve sen bana bakın. Bir şey diyeceğim." Ellerimi havada salladım. Bu sırada ikisi de bana dönmüştü. Ellerimdeki teri üstüme sildim hızla. "Clouds Entertainment bana şansımı tekrar denememi istediklerini söyleyen bir mektup gönderdi. Yani bir nevi tekrar gel de sesine bakalım gibi bir şey." Minseok başını iki yana salladı.
"Ne o, anca mı fark ettiler güzel bir sesinin olduğunu? Bana soracak olursan eğer gitme. Hatta başka bir şirkete bile başvurabilirsin. Ancak aile falan biraz sıkıntı olacağı için de olmaz." Düşünür gibi yaptı. "Hayatımda Jongdae'den sonra korumaya çalıştığım üç insan var. Sen, Junmyeon ve Jongin. Her ne kadar ismi gereksiz olan birisi tül perdemin kenarını yakan bir katilin teki olsa bile üçünüzün canınızın yanmasını istemiyorum. Bu yüzden bana soracak isen gitme oraya. Zaten o Park Chanyeol denen heriften de hiç haz almadım bu zamana kadar." Jongin'e döndüm. Oflayarak, göz devirdi.
![](https://img.wattpad.com/cover/165432165-288-k512264.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
çürük vişne kokulu geceler ve şaraptan gömlek // chanbaek
Fanfiction"Hay sizin Jongin kadar baş düşsün taşınıza be!" Minseok elindeki kitabı bir kenara fırlatıp sinirle bağırdı. Jongin ile birbirimize baktık. Eliyle sakince ensesini sıvazladı. "Yani diyorum ki yeter artık. Cidden yeter. Geçirdiğin şu bilmem ne kokul...