5 - tepeye dizilmiş yıldızlara bakarken oldukları yeri kıskanmamak çok zor

316 62 66
                                    


Bazenleri öylece oturup kendimi çözmeye, zihnimi kurcalamaya çalışıyorum. Pek bir etkisi olmuyor ama en azından çalışıyorum. Fakat bazenleri öyle delirmek için, ki yanlış duymadınız evet delirmek için düşüncelerimde boğulmaya çalıştığım zamanlarda gözüm kenarda köşede sessiz sakin duran piyanoya ve üniversite zamanlarımda yiyecek içecek parasından kısıp, aldığım elektro gitara kayıyor. Kimsem ve neysem eğer sanki onlarda kendimi bulabilirmiş gibi hissediyorum. Ancak çoğu duyguma kilit vurmuş olduğum gibi onları da geri planda bırakıyordum. Yeniden yüzeye çıkacaklarını ve aklıma sürekli gireceklerini bile bile...

Evin tekli koltuğunda oturuyorum. Etraf hiç de sessiz değil. Ama gene de bir şekilde düşüncelere dalabiliyor ve önümdeki danteli unutabiliyorum, öyle ki Junmyeon'un babaannesi dakika başı bana neden yapmıyor oluşumla ilgili söyleniyor olduğunda bile. İçimden 'garip,' diye geçirdim. Junmyeon'a bugün olanların hiç birini anlatmamıştım. Aslında beni anlatmam için çokça kenarda köşede sıkıştırmış, ama ben inat ederek bir şekilde kaçmayı başarabilmiştim. Anlatmak istemiyordum. Çünkü sözlere dökemeyeceğim kadar fazla kırılmıştım. Ki en iyi karşımda dantel yapmaya zorlanılan üç salak bilir kırıldığım zaman nasıl bir cenabet olduğumu... Ben gene öylece dalmışken, Junmyeon'un babaannesi kolumu çimdikledi. Aklına bir şey gelmiş gibi duygulu gözlerle bana bakıyordu.

"Üçünüz," derin bir nefes aldı. Elleriyle Minseok ve Jongin'i işaret etti. "Kazık kadar oldunuz. Umarım bunun farkındasınızdır." Minseok kollarını göğsünde bağlayıp mızmızlanarak,

"Neden Junmyeon yok bunların arasında?" Dedi. Babaannemiz -artık tek birimizin değil hepmizin babaannesi- Junmyeon'a sarıldı.

"Çünkü o daha çok küçük." Şefkatle Junmyeon'un saçlarını okşarken, gözlerimi inanamayarak büsbüyük açtım.

"Şu mu daha çok küçük? Şu sarıldığın büyük, kocaman obje." Junmyeon dil çıkarırken terliğime dokunma ihtiyacı hissettim. Evet, sadece hissettim.

"Sen kendine bak. Hem artık Junmyeon'u sizin başınıza bırakıyorum. Bana sizin hakkınızdaki her şeyi rapor edecek." Jongin umursamazca omuz silkti.

"Ben rahatım çünkü siz biliyorsunuz beni." Hala dokunduğum terliğimi Jongin'e doğru fırlattım. Hiçbir yerine gelmemiş olmasına, hatta arkadaki tabloya doğru uçmuş olmasına rağmen rahatlamış hissediyordum. "Az önce." Dedi Jongin hem korkan hemde gülen bir yüzle. "Üstümden ne geçti?"

"Boşver." Dedim Junmyeon'a doğru dönerken. Junmyeon sinirle orda değerli bir yerlerini büyütmeye devam eden Jongin'e bakıyordu. Sanırım az önce Jongin'in dediğine sinirlenmişti.

"Senin şu orasını burasını kestiğin çocuk varya." Jongin kaşlarını çattı.

"Öyle birisi yok." Bu sefer Junmyeon ona doğru terlik fırlattı. Babaannemiz ise kenarda yaptığı dantel ile meşguldü.

"Sanki bilmiyormuşuz gibi konuşma. Etrafa katilmiş gibi bakan bir çocuk var senin kursa gelen. Ki biliyorsun onu. Çünkü bir keresinde seni almaya geldiğimde onunla dans ediyordun ve," elindeki tığı silah doğrultur gibi Jongin'e doğrultmuştu. "Orasını burasını elliyordun çaktırmadan." Jongin'in ağzından çığlık kaçarken, olaydan ırak olan Minseok aniden canlanıp Jongin'i yastıkla boğmaya çalışmıştı.

"Sen bana bunu nasıl söylemezsin. Junmyeon emin misin bunun çocuğa dokunduğundan? Çocuk buna dokunmuş olmasın? Cidden dokundu mu?" Junmyeon başını onaylar şekilde salladı. "Ve bunu bana söylemedin? Jongin kafana kuşlar otursun. Gerçi içerde beyin olmadığı için kafanın içe doğru çökme olasılığı var ama olsun." Kenarda dantelle uğraşan babaannemiz de artık bıkkınlıkla tığı yere atarak ayağa kalktı.

çürük vişne kokulu geceler ve şaraptan gömlek  // chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin