Gülebilmek mükafatım hiç olmamış hakkım
Aynada tebessüm ederken uçucaktım
Her ne kadar dostum varsa kucak açtım ama
Sarıldığımda sade kendimi bulacaktım
Oysa senin tenin cennet kokacaktı
Sımsıkı sarılıp ona tutunacaktım
Konuşsaydı bir kelam eğer bir ömür susardım
Bahçemizde renkli çiçekler hep açacaktı ...
Zayi-Hercai Menekşesi
...
Gerçek miydi tüm bu olanlar? Cidden böyle bir olay yaşanmış mıydı? Kafası çok karışıktı genç adamın. Ama belki üzerinde fazla durmadığından üzülmüyordu. Belki de üzülemiyordu. Hissizleşmişti sanki. Ne üzülüyor ne de seviniyordu. Ne de kızabiliyordu birine veya birilerine... Sanki biri duygularını çalmıştı ondan. Gözünden akması gereken yaşları vardı oysa, akmayan... Konuşması gereken şeyler de vardı...
Sıkıntıyla oturduğu koltuktan yine sıkıntıyla kalktı. Mutfağa gidip başının ağrısını dindirmek için bir hap içti. İşe yaramayacağını biliyordu. Çünkü başı önceden çok ağrımış, oda çok hap almıştı. Artık işe yaramıyordu. Ama yine de içti. Elindeki bardakla içeri girip oturdu. Tüm suyu içip bardağı sehpaya bıraktı. O sırada gözüne ilişen telefonu çaldı.
Terzi Arıyor...
Onunla konuşmak istemiyordu. Telefon uzun bir süre çaldı. Açmadı... En sonunda terzi aramayı sonlandırınca tekrar ayağa kalkıp üst kata çıktı.
Daralıyordu. Sanki koca eve sığmıyordu... Neden böyle olduğunu anlamaya çalışırken odasının önüne geldi. İçeri girmek yerine koridorda volta atmayı tercih etti.
10 dakika ya geçti ya geçmedi telefonun rahatsız edici sesini yine duymaya başladı. Durdu Gözlerini kapadı. Bu ses yüzünden sinirlenmiş olamazdı değil mi? İçinde üzülemediği şeyleri tetiklemişti belki de bu ses...
"Yeter!" dedi boş koridorda. "Yeter!" Derin bir nefes aldı. "Yeter!" dedi bir kez daha. Elleri saçlarının arasına gitti. Başının ağrısı daha da artmıştı çünkü.
Birden telefonun sesine kapının sesi de eklenince gözlerini açtı. Yumruğunu sıktı. Bekledi bir süre sakinleşmek için. Çünkü böyle inerse aşağıya gelen kişi geldiğine pişman olacaktı.
Sakinleştiğine kanaat getirince derin bir nefes daha alıp aşağıya indi. Hızlı adımlarla gidip kapıyı açtı. Şaşkınlıkla baktı karşısındaki iki çift göze.
"Akif?" Genç adam kenara geçince Akif ve terzi içeri girdiler. Akif terzinin askerde olan oğluydu.
"Mislina nerede?" diyerek direkt konuya giren terziye önce bir cevap veremedi.
"Yok!" dedi içinde hiçbir his barındırmayan bir ses tonuyla. Yaşlı kadın etrafta aranan gözlerini hoşuna gitmeyen bu cevabı verdiği için ona çevirdi.
"Nasıl yok oğlum? Nerede şimdi?"
"Gitti." dedi söylemek istemezcesine. Açıklama yapmaktan nefret ederdi ve nadiren yapardı. Şu an olduğu gibi. Terzinin Mislina'ya verdiği değerin farkındaydı ve açıklama yapmak zorunda hissediyordu kendini.
"Nereye gitti Ali? Söylesene şunu doğru düzgün."
"Anne?" diyerek varlığını yeni fark ettirmişti Akif. "Neler oluyor? Neden apar topar buraya geldik?" Emir kendisine terzi sahip çıktığı için doğal olarak Akif'i kardeşi gibi görüyordu. Bu yüzden olacak ki doğru düzgün konuştuğu tek kişi oydu. Şu an Mislina'yı düşünmek değil onunla ilgilenmek istediği için konuyu değiştirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYALLERİNİ ARAYAN KIZ
Romance"Bitti." dediğin an başlar her şey. Umudunu kaybettiğin an, en büyük umudunu beslersin aslında. Ne demiş büyükler; "Öldürmeyen acı güçlendirir." Sende acıyla yoğrulup, yaralarınla iyileşeceksin. Güçlü olacaksın!.. Dayanacaksın... Dayan ki yaşayabile...