Gözlerimi devirerek telefonu suratına kapattım.
Tekrar arar mıydı bilmiyordum, açık konuşmak gerekirse ilgilenmiyordum da. Kim olduğunu merak ettiğin falan da yoktu. Umurumda değildi hiçbir şey.
Bir an durdum, gözlerim çatlaklarla süslenmiş beyaz duvarda bir tablo gibi asılı durdu. Tam karşımdaki aynaya yansıyan bana baktım. Saçlarım çok kısa sayılmazdı, esmer sayılırdım ama koyu gri saç bana yakışmıştı. Gözlerimde, gözlük kullanmayı sevmediğim için taktığım siyah lensler vardı. Üzerimde siyah bir sweat, altımda bol, siyah, zincirli bir kot pantolon. O kadar uzun zamandır nazik biri değildim ve o kadar uzun zamandır pembe rengini üzerimde görmüyordum ki, bir an üzerimde pembe bir şey düşününce yüzüm anında buruştu.
"Kadın gibi davranmak..." diye mırıldandım parmak uçlarımla yüzüme dokunurken. Bunu başaramıyor muydum?
Çok da olmayan bir tarafındaydı, dedi içimden bir ses. Güldüm. Bu doğruydu.
"Gizel!" diye seslendi anneme ait olan ses; hemen ardından kapının kapanma sesi duyuldu. Geldiğini anlattığımda gözlerimi aynadan çekip ona doğru çevirdim. İçeri girdi. Birbirimize gülümsedik.
"Nasıl geçti bugün annem?" dedi kolları beni sıkıca sararken. Ben de kollarımı ona sardım.
"İyiydi ya,"
Genişçe gülümseyerek benden ayrıldı ve yanaklarımı öptü. Gözlerimi kapatarak ona öpücük attım. Üzerini değişmek üzere odasına gitti.
Bu eve taşınalı daha birkaç yıl olmuştu. Eski evimiz benim üzerime geliyordu, o evde o kadar kötü anılarım vardı ki buna katlanamamıştım. Bir odanın önünden geçerken, o iğrenç anıları yaşadığım oturma odasındaki koltuğa bakarken delirip, kendimi paramparça edebilirdim.
Bu kişi olmayı isteyen ben miydim yoksa bu kişiye sürüklenmiş miydim?
Odama geçip, yatağımın üzerinde bağdaş kurarak oturdum. Ellerim sarı, üzerinde Küçük Prens'in olduğu günlüğümü buldu, günlüğümü kucağıma koyarak yazdığım sayfaları geçip boş bir sayfa buldum kendime.
Merhaba günlük, bugün de öldüm ve bugün de kimse görmedi.
🌺
"Aşkım yavaş yavaş yer misin, boğulacaksın yemin ederim ya." diye homurdandı Menekşe kısa pembe saçlarını savururken. Ağzım tam anlamıyla dolmuş halde, ona cins cins baktım.
"Siktir et Men, Gizemli Gizel asla yemek konusunda sınır tanımaz," dedi Aybars ve yanıma oturup kolunu omzuma attı. Gözlerimi indirip parmaklarındaki o çok sevdiğim dövmeleri izlerken ağzımdakileri yutmaya çalışıyordum.
"Ne zırladınız lan, açım işte."
Aybars ellerini temsil olur gibi kaldırırken, "Sustuk," dedi, ardından Menekşe'ye döndü. "Bölüm dersinden geçebildin mi kanka?"
"Neden soruyorsun?" diye sordu Menekşe ojeli tırnaklarını incelerken.
"Ben kaldım da, yalnız kalmayayım diye..."
"Ben geçtim. Ağlayabilirsin."
Aybars çaresizlikle bana döndü. "Sen?"
Sırıttım. "Oğlum ben seni ne zaman yalnız bıraktım lan..."
Aybars büyük elini uzatıp, elimi gururla sıkarken, Menekşe'ye sanki yanlış bir şey yapmış, kalmak zorundaymış gibi bir bakış attı. Ardından sigara içmek için ortalıktan kayboldular.
Telefonumu, gelen titreşim sesiyle çıkardığımda gelen çağrının o numaradan olduğunu gördüm. Bir an gerçekten gerildim, etrafıma bakındım. Beni neden arıyordu? Bir insan benim gibi bir insanı neden arardı ki?
"Ne var beyni atom parçacığı kadar küçük olan güzel kardeşim?"
Güldü. "Güzel olduğumu söylemen güzel hissettirdi."
Yüzümü buruşturdum. "Oysa ki mutlu ol diye söylememiştim. Ne yapalım biliyor musun, sen benim karşıma çık, ben de sana çok temiz bir dayak atayım. Ne dersin?"
Derin bir nefes aldı. "Benim planlarım sarılmamız yönünde."
"Planlarını sikeyim. Beni rahatsız etmeyi kes."
"Bana âşık olursan, seni rahatsız etmiş olmam değil mi?"
Burnumdan sert bir nefes vererek dilimi çatlak alt dudağımda gezdirdiğimde, bir cevap vermeme izin vermeden tekrar konuştu: "Şu an yağmur yağıyor ama hayır, cama çıkarsan göremezsin bunu çünkü sadece ben ıslanıyorum. Sen beni ıslatan o yağmursun, yağmanın sebebi olan kara bulutlar dağıldıklarında, uçurtmamızı uçuracağımız o gökkuşağı olacaksın. Renkleri sev, çünkü ben seni çok seviyorum. Ve..." Sertçe yutkundu. "Kendine Lavinia diyorsun ya hani hep, içinde ölüm olan hiçbir şey yakışmaz sana. Sen benim nilüferimsin. Sevgisizliğine bir kalp verdim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kırmızı nilüfer
Short Story•kısa hikâye, tamamlandı "Neden böylesin?" diye sordu telefonun diğer ucundaki ses. Boğazıma oturan yumruya engel olamadım o an. "Ne sanıyorsun, sustuklarının kelimelerini katlettiğini falan mı? Ya da olmak zorunda olduğun kişinin gerçekte olduğun k...