Yorganı kafama kadar çektim ve tavanı izlemeye başladım. Taeyong'la hastaneden taburcu olduğundan bu yana yaptığınız tek şey "Nasılsın? İyiyim sen? Ben de iyiyim" konuşması yapıp birbirimize iyi geceler dilemekti. Onu özlediğimin farkındaydım ve bu asla yakamı bırakmayacaktı. Keşke bu halde olmamış olsaydık, birbirimizi bu kadar kımasaydık... Düşüncelerim camıma vurulmasıyla dağılmıştı ve ben korkuyla ayağı kalkmıştım.
Etrafımda kendimi koruyabileceğim bir şeyler ararken elime gelen ilk şey masanın üstündeki uçlu kalem olmuştu. Elimdeki kalemi sanki beni olası şeylerden koruyabilecekmiş gibi sıkıca tuttum ve korkuyla perdeyi açtım. Karşımda bir yüz görmeyi beklemediğim için çığlık atmış, elimi göğüsüme götürmüştüm. Taeyong ise sevimlice gülümseyip bana bakıyordu. Pencereyi hızlıca açtım, şaşkın bakışlarımı ona sundum.
"Sen ne yapıyorsun?"
"Seni özledim..."
"Gerizekalı düşeceksin! Neden kapıyı çalmadın?"
Kıkırdadı
"Eğlence olsun istedim."
Gözlerimi yavaşça devirdiğimde pencereden içeriye girmek için çaba sarf ediyordu. Yavaşça onu kendime doğru çektim, benim neyimeydi onu da bilmiyordum ya, sonucunda ise yerde acı dolu kıvranma hakkı kazanmıştım, üstelik üstümde olan Lee Taeyong da promosyonuydu. Suratımı acıyla buruşturduğumda Taeyong ağırlığını üzerimden çekmişti fakat kendisi çekilmemişti. Yüzüme gelen saçları yavaşça çekerken buruk sesiyle konuşmaya başladı.
"Sen de özlemedin mi Sumin? Eskiden her uyuyamayışımızda birbirimize mesaj atardık ve hangimiz uyuyamıyorsa diğeri o uyuyana kadar onun saçlarını okşardı. Birbirimize sımsıkı sarılıp sabaha kadar öylece uyurduk. Ben, bunları çok özledim..."
Dolmaya başlayan gözlerimle hemen dibimdeki yüze baktım.
"Bu gece her şeyi unutsak ve küllerimizden yeniden doğsak olmaz mı?"
Bana öyle bir bakıyordu ki kalbim sızlamaya başlamıştı.
"Önce biraz cesaretlenmem lazım."
Taeyong şaşkınca bana bakarken üzerimden kalkması için onu ittirdim.
"Kalk üstümden."
Üstümden yavaşça kalktı ve bir sonraki emrimin ne olduğunu kendisinin de bildiğini kanıtlayarak pencereyi kapatıp perdeyi çekti. Ben ise o sırada yerden kalkmış ve mutfağa doğru ilerlemiştim. Babamın her zaman evde içki bulundurduğunu biliyordum ve bugünlük bir içkisini çalsam sorun edeceğini sanmıyordum. Elime gelen ve adının bile ne olduğunu bilmediğim sıvıdan dolu olan şişeyi ellerim arasına aldım
"Sen ciddi misin?"
Duyduğum hayret dolu sesle arkamı döndüm ve kocaman gülümsedim.
"Yeniden başlamak için hafızamı sıfırlamalıyım değil mi?"
Hafifçe gülü ve yerini bildiği bardakları dolaptan çıkarttı, önüme iki tane koyduğunda ben şişeyi açmaya çalışmakla meşguldüm.
"Ver bana."
Umutsuzca şişeyi Taeyong'a uzattım. Biraz zorlansa da açtı ve bardakları sonuna kadar doldurdu. Elide şişe ve kedisine seçtiği bardakla ilerlemeye başlayınca sanki evin sahibi değilmişim gibi onu takip etmeye başlamıştım.
"Annen ve baban yine Japonya'da mı?"
Kafamla onayladım
"Sanırım burda bir kızları olduklarını unuttular artık, ordaki oğullarıyla ilgilenmekten..."
Koktuğa yavaşça oturdum ve bardaktaki sıvıyı kocaman yudumlar eşliğinde tek seferde bitirdim
"Hey, hey, hey! Tamam, yavaş iç sen alkole o kadar da dayanıklı değilsin."
"Bildiğim için hızlı içtim zaten."
Taeyong elimden yenisini doldurmayı düşündüğüm bardağı aldı ve arkasına sakladı.
"Bu bardağı almak istiyorsan beni öpmek zorundasın."
Alayla güldüm
"Öpüşmek için bahaneler bulmaya çalışıyorsun."
Omuz silkti
"Belki tutardı."
Gülerek kucağına oturduğumda kocaman gözlerle bana baktı
"Tamam alkole dayanıklı değilsin ama bir fondiple sarhoş olamazsın değil mi?"
"Beni cesaretlendirecek ve sarhoş yapacak şeyin alkol olmadığını fark ettim."
Yüzüne doğru biraz daha yaklaştığımda onun kalp atışlarını burdan bile hissettiğimi fark ettim. Bu farkındalık beni kocaman gülümsetti ve dudaklarımızı uzun bir süre sonra tekrar birbirine kavuşturdum. Gülümsediğini kıvrılan dudaklarından hissetmiştim, elleri belimi sıkıca sardığında ellerimi saçlarının arasından geçirdim. Dudaklarını dişlerim arasına aldığımda memnuniyet dolu bir ses çıkartmış ve belimdeki ellerini daha sıkı sarmıştı.
Yalan söylemiştim, cesarete ihtiyacım yoktu. Onunla yeniden başlamaya zaten dünden razıydım. Sadece gururum buna izin vermiyordu ama onun dudakları çoktan gururumu ezip geçmişti bile.
Nefes nefese birbirimizden ayrıldığımızda ne o ellerini belimden çekmişti ne de ben saçlarından çekmiştim. Griden yavaşça sarıya dönen saç tellerini okşadım ve kocaman gülümsedim
"Yeniden başlayalım Taeyong. Bu sefer sonsuz güvenimiz ve sevgimiz bizimle olsun ama."
Serçe parmağımı uzattığımda elimi indirip beni pek de yavaş sayılmayacak bir şekilde yana doğru ittirmiş ve üstüme çıkmıştı.
"Ben serçe parmak bağlamayı sevmem, pek etkili olmuyor bilirsin."
Sorgulayıcı bakışlarımı atamadan bile dudaklarımızı tekrar birleştirmişti, güven ve sevgimizi sonsuza kadar taşıyacağımızı dudaklarımızla mühürlemiştik.
SON.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
When You're Ready |Lee Taeyong|
FanficBebeğim, hazır olduğun zaman, bekliyorum 10 yıl geçse bile birisini bulamadıysan Söz veririyorum, buralarda olacağım Hazır olduğunda söyle, bekliyorum To: @sundianasmoon