Gecenin karanlığıyla kalmıştım, etraf zifiri karanlıktı ve umutsuzca bir sıraya tünemiş birinin gelmesini bekliyordum. Jace gitmişti ve saatlerdir okulun içerisinde yalnızdım. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Her yer karanlıktı ve soğuktan donmak üzereyken karnım da acıkmıştı, artık sabredecek gücüm kalmamıştı. Korkudan mı titriyordum, soğuktan mı, bilemiyordum. En son olayları kafamda canlandırdığımda içim kötü bir hisle doldu. Katil, Jace miydi? Sınıf arkadaşım, kimya partnerim.. Gözlerim kapanmaya başladığı sırada kapıdan sesler duydum. Biri kapıyı kurcalıyor gibiydi, sanki kilidiyle oynuyordu biri. Korksam da artık sınıftan çıkıp kapıya bakmam gerektiğini düşünüyordum. Kapıya doğru yavaşça ilerlemeye başladım. Parmak ucuma basarak yürüyordum. O anki duyguyu tarif etmem imkansız. Karmaşık duygular içindeydim. Biri ya benimle dalga geçiyordu ya da gerçekten başım dertteydi.
Ben kapıya daha da yaklaşmadan Jace karşımda belirdi, kafasındaki siyah bereyi çıkarıp elleriyle saçlarını karıştırdı, üstüne kapıyı kapattı ve derin bir nefes aldı. Bana doğru döndüğünde karşısında beni gördü ve yüzünde hafif bir şaşkınlık olsa da sonradan gülümsedi. ''Merhaba.'' dedi. ''Umarım seni korkutmamışımdır.'' Sesli bir şekilde yutkundum ve adımlarımı yavaşça geriye doğru atmaya başladım, önce ayaklarıma baktı ve ne yapacağımı anlamış olsa gerek bana doğru gelmeye başladı. Adımlarımı hızlandırarak arkamı döndüm ve var gücümle koridorda koşmaya başladım. Nereye gideceğimi bilmiyordum, merdivenlerden ikişer üçer çıkarak üst kata geçtim ve koşmaya devam ettim. Okulun koridorları o an sanki bir labirentin içindeymişim gibi karmakarışık geliyordu. Çok iyi bildiğim okulumun hangi katındayım, aşağısı var mı, şaşırmış kalmıştım. Arkama kaçamak bir bakış attığımda hemen arkamda olduğunu gördüm ve daha hızlı koşmak için kendimi zorladım. Bacaklarım acıyordu ve kalbim ağrımaya başlamıştı. Son bir adım daha atmaya çalışırken bir el belimden tutup kendine doğru çekmişti. Nefes nefese kaldığımdan ve yorulduğumdan kendimi yere bıraktım, benim aksime o, sanki birkaç dakika koşmuş gibi çok daha az nefes nefese kalmıştı. Başımı dizlerime gömüp dinlenmeye çalıştım. ''Lütfen, bırak beni.'' dedim nefesimi dışarıya vererek. Kafamı kaldırıp ona doğru baktığımda sinirlenmiş gibi duruyordu ve bu beni daha da korkutmuştu. ''Sana zarar vermeyeceğim, Mia. Eğer öyle bir şey yapmak isteseydim çoktan yapardım. Sakin ol.'' Beni kollarımdan kaldırdı ve merdivenlerden aşağı doğru indirdi, gözlerim ağrıdan ve yorgunluktan kararmaya başlamıştı.
''Sen...sen katilsin. Ö-öyle değil mi?'' dedim uzun koridorda yürümeye çalışırken. Burun kemerini sıktı ve bana baktı.
''Hayır, Mia. Ben katil değilim.'' Güldüm, bu nasıl bir yalandı? Beni buna inandırmaya mı çalışıyordu? Saatler önce beni buraya tek başıma bırakarak içeriye kilitledi ve şimdi de ben katil değilim diyordu.
''Bana yalan söyleme, o kızı öldüren sendin, öyle değil mi?'' Vücudum ağrıyordu fakat şu anda yılamazdım ve onunla konuşmak istiyordum.
''Kes sesini artık ve evine git.'' Sesi sertleşmeye başlamıştı. Boyu benden çok uzundu, insan standarlarına göre ben ortalamanın üstünde biriydim ve o benden daha da fazla uzundu. Yaklaşık bir doksan ve üstüydü. Tüm gücümü toplayarak konuşmaya çalıştım.
''Seni polise ihbar edeceğim.'' Ondan korksamda korkmuyormuş gibi davranmaya çalıştım. ''Buradan çıkınca ilk işim seni polise ihbar etmek.'' Gülümsedi.
''Öyle bir şey yapmayacaksın.''
''Yapacağım.''
''Yapmayacaksın.''
''Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun? Yapacağım.''
''Çünkü bu işi on beş yaşımdan beri yapıyorum ve yapmayacaksın.'' Ha-ha gören de yirmi beş yaşında felan zannedecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Yonca
RomanceBir katili suç işlerken izlediğinizi düşünün.. Dehşet verici bir olay. Bu olaylar aklınızı alacak! On altı yaşındaki Mia Seamair ve en yakın arkadaşı Lauren Dubh o akşam bir Kızlar Gecesi planlarken düştükleri durum onların hayatlarını değiştirecek...