Merhaba arkadaşlar, öncelikle hikayaye başlamadan önce birkaç şey söylemek istedim. Yorumlarınız beni çok mutlu etti. Hikayemi okuduğunuz ve yorum yaptığınız için teşekkür ederim. Bölümü okuyup oy verme düğmesine basarsanız çok mutlu olurum.. Yorumlarınızı eksik etmeyin.. :')^^ ∞
----
Bir ay sonra...
Her şeyin nasıl bu kadar hızlı geliştiğine aklım almıyordu ve bu durum beni rahatsız ediyordu çünkü bu korkutucu olayı henüz atlatamamıştık. Katilin -hakkında en ufak bir şey bilmiyorum ve bu beni deli ediyor- izini ne biz ne de polisler bulabilmişti. O, her kimse, artık bulunması gerekiyordu ve nasıl bu kadar günler geçmesine rağmen bulunamıyordu, aklım kesinlikle almıyordu. Ona ulaşacak en ufak bir ipucu bile yoktu, kimbilir ne kadar planlı hareket etmiştir ki arkasında hiçbir şey bırakmamıştı. Hala gece yatamıyordum ve uyku düzenim tamamen bozulmuştu, üstelik hala aileme, arkadaşlarıma ve tüm yakınlarıma bir zarar gelir diye gözüme uyku girmemesini bir kenara bırakın, içim hiç rahat etmiyordu çünkü her an anneme, Lauren'e, ve diğer tüm yakınlarıma bir zarar gelecek diye evin içinde yerimde duramıyordum. Kaç gündür okula gitmiyordum ve anneme türlü hastalıklar uydurup geçiştiriyordum ki ben hayatta yalan söylemezdim, ta ki katilin hayatıma sinsi bir şekilde girip yaşamımı mahvedene kadar, artık yalancının teki olup çıkmıştım. Onun yakalanmasını o kadar çok istiyordum ki, Bay Morris -kendisinden hiç hoşlanmıyorum- bir telefon açıp 'katili bulduk' diyeceği günü dört gözle bekliyordum, en yakın zamanda böyle bir şey olursa tüm ağırlığı üzerimden atacak ve kuş tüyü kadar hafif olacaktım. Tüm düşüncelerimden sıyrılıp çalan kapıyı açmak için merdivenlerden aşağı indim. Kapıyı açtığımda karşımda en yakın arkadaşım Lauren ve gözlerindeki çaresizliği ve yalnızlığı bir an olsun bile atamamış, en yakınlarından birini, ablasını kaybetmiş ve benim hayatımda artık kocaman bir yere sahip olan yakın arkadaşım Noah'ı gördüğümde içimdeki tüm dertleri geçici süreliğine unutmuştum. Buna kesinlikle inanıyordum ki onlar bir gün ben bu kapıyı açtığımda gülerek içeri gireceklerdi.
''Bugün nasılsın?'' Lauren elleriyle omzumu tutup gülümseyerek -en azından gülümsemeye çalışarak- sordu.
''Bilmiyorum.'' diyerek olayı geçiştirdim.
''Eğer kendini iyi hissetmiyorsan, bunu başka bir zamana erteleyebiliriz.'' Noah... O kaskatı görüntüsünün altında o kadar iyi biri yatıyordu ki...
''Bir aydır hiçbir gün kendimi iyi hissetmedim, sorun değil.'' dedim. Koltuğa oturduğumuzda artık bu iş için rahatça düşünebilirdik.
"Öncelikle ben bir şey söylemek istiyorum." dedi Lauren. "Katil en son bir ay önce Mia'nın odasına girmişti, daha da bir ize rastlamadık."
"Evet ama bu peşimizi bıraktığı anlamına gelmez çünkü siz onu gördünüz öyle değil mi?"
"Noah'a katılıyorum." dedim onu onaylayarak. "Kendisinin bize değil, bizim kendisine gitmemizi istiyor. Bence arkasında bir ipucu bıraktı."
"Aynandaki yonca, bence ipucu o. Yoncayla ilgili bilgi verin. Ben kağıt kalem getiriyorum." dedi Lauren.
"Dört yapraklısı nadir bulunur."
"Yeşildir."
"Şans getirildiğine inanılır."
"Hristiyanlık öncesi İngiltere'sinde Keltler, üç yapraklı yoncayı bir muska olarak kabul etmişler ve kalp şekilli yaprakları nedeni ile Üç Annesi ya da Ana Kalbi olarak isimlendirmişler." Sözleri üzerine Noah ve ben Lauren'e bakakaldık.
"Ne?...Benim de zeki olduğum konular var tamam mı?.... Tamam belki zorla ders çalıştırılırken aklımda kalmış olabilir? Annem tüm gün yanıma oturmuş beni çocuk gibi ders çalıştırmıştı. Çok utanç vericiydi." Gülmemek için kendimi zor tutuyordum.
![](https://img.wattpad.com/cover/21244938-288-k431259.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Yonca
RomanceBir katili suç işlerken izlediğinizi düşünün.. Dehşet verici bir olay. Bu olaylar aklınızı alacak! On altı yaşındaki Mia Seamair ve en yakın arkadaşı Lauren Dubh o akşam bir Kızlar Gecesi planlarken düştükleri durum onların hayatlarını değiştirecek...