Tuğçe'den...
Son birkaç saat kalmıştı. Bavulumu hazırladıktan hemen sonra odama veda ederek kapısını kapattım. Bu kapı belki üç-dört ay , belki altı-yedi ay , hatta ve hatta bir yıl bile açılmayacaktı. Babam'ın yanına inmek için merdivenlere yöneldiğimde telefonla konuşuyordu. Telefon konuşması bitince bana doğru döndü ve her zamanki gibi gülümsedi bana. Bu gülümseme içimde kelebeklerin uçuşmasını sağlıyordu. Ona bir kaç adım attıktan sonra kollarımı boynuna sardım. Sanki bir daha görüşmeyecekmişiz gibi uzun uzun sarıldım ona. Kollarımı boynundan çektikten sonra o üzgün , hüzünlü sesiyle konuşmaya başladı.
" Hazır mısın?"
" Hazırım." diye yanıtladım onu.
" Biliyorsun değil mi hâlâ vazgeçme şansın var. " dedi çaresiz bakışlarıyla.
" Bu konuyu konuşmuştuk diye hatırlıyorum baba." dedim.
" Ama ..." dedi ve sustu. Çünkü bu konuyu gerçekten yüzlerce kez konuşmuştuk. Böyle yapıyor olması beni çok üzüyordu. Ama o da çok üzülüyordu. Onu teselli etmek için yanındaki boş sandalyeye oturdum.
" Bak baba üzülüyorsun , biliyorum ama ben küçüklüğümden beri Almanya'da üniversite okumak istiyorum. Bunu ikimizde biliyoruz. En büyük hayalimdi ve şimdi gerçek olması için bir fırsat varken değerlendirmeliyim. Hem sen demiyormuydun hayallerinin peşinden git diye. Hem ben temelli de gitmiyorum ya. Geri geleceğim."
" Ama korkuyorum Tuğçe , seni de kaybetmekten..." dedi ve daha fazla konuşamadı.
Semih amca bizi kapıda beklediğine dair arayınca babam bavulumu aldı ve evden çıktık. Yolda hava alanına gidene kadar tek kelime dahi etmedik.Biletimi de aldıktan sonra babama sımsıkı sarıldım. Semih amca çalışanımız olsa da , babam işlerinden dolayı yokken hep benim yanımdaydı. Onunla da vedalaştıktan sonra uçağıma bindim. Telefonumla ilgilenirken ayağımda hissettiğim acıyla irkildim. Telefonumdan kafamı kaldırdım ki , bir adam öylece bana bakıyordu.
" Ne bakıyorsun. Sanki ben senin ayağına bastım. Özür dilemelisin." diye sert bir çıkış yaptım. Hafifçe gülümsedi ve hiç birşey demeden yanımdaki boş koltuğa oturdu.
" Sana diyorum farkında mısın? Ne kadar kaba , ne kadar edepsiz..." derken sözümü kesti ve iyice bana yaklaştı. Aramızda sadece bir karışlık mesafe kalmıştı. Hafifçe kulağıma yaklaştı.
" Bence o cümleyi tamamlama ve sus. Ben susmam diyorsan susturabilirim."dedi ve hostesin gelmesiyle benden uzaklaştı.
" Ukala!" dedim kısık bir sesle. Ama bana döndü ve hafifçe sırıtıp önüne döndü.
Daha fazla sinir olmak istemediğimden kulaklıklarımı takıp müzik dinlemeye başladım. Ve yorgunluğuma yenik düşüp uykunun kollarına bıraktım kendimi.Kolumdan birisi beni dürttüğünden gözlerimi açmak zorunda kaldım. Gözlerimi açtım ki o. Uçakta yanıma oturan ukala adam."
" Sonunda uyanabildin ne ağır uykun varmış. İnsen iyi edersin." dedi ve yanımdan kalktı. Ona yetişmek için bende kalktım. Ona yetiştiğimde onu incelemeye başladım. Boyu uzundu , esmer ve kahverengi gözlere sahipti. Kaslıydı. Üzerine giydiği beyaz v yaka tişört kaslarını daha çok belli ediyordu.
" Ağzını kapat istersen. " demesiyle bir anda duraksadım.
" Ağzım açık değildi , ayrıca teşekkür etmek için gelmiştim." dedim. Bu konuşmayı yaparken yürüyorduk ve birden durdu.
" Teşekkür edilecek birşey yapmadım." dedi ve bavulunu aldı. Bende bavulumu aldım ve peşinden gittim. Birden durdu ve durmasıyla burun buruna gelmemiz bir oldu.
" Beni daha ne kadar takip edeceksin?" dedi.
" Ben seni takip etmiyorum , ukala!" dedim ve onun gittiği yönün zıttına gitmeye başladım. Birden bileğimden biribeni tuttu. Arkamı dönüp elin sahibine baktım. Hiç tanımadığım biriydi. Elindeki bıçağı gösterip almanca konuşmaya başladı. Bu benim gerilmeme yetmişti. Beni bir yere götürmeye başladı ki diğer kolumdan başka biri daha tuttu. O kişiye döndüm ki uçaktaki adamdı. Emin olmak için tekrar ona baktım ve evet oydu. Bıçaklı olan adamla birşeyler konuşmaya başladı. Sonra adam büyük bir sinirle arkasını dönüp gitti.
" Bak başbelası buralarda böyle salak gibi dolanırsan başına daha çok şey gelir. Ve benim bir adım var ama bu kesinlikle ukala değil."
" Benim adımda başbelası değil. Ayrıca en başından benimle insan gibi tanışsaydın adınla seslenirdim." dedim ani bir çıkışla.
Biraz durdu ve elini bana uzattı , eşzamanlı " Arda " dedi. Bende elini sıkıp " Tuğçe" dedim. Sonra biraz durdu ve uçaktaki gibi sırıtmaya başladı.
" Gideceğin yere bırakabilirim seni başbelası." dedi.
" Başbelasısın ya hani..." dedi ve gülmeye başladı.
" Ben kendim gidebilirim! Başına bela olmaktansa..." dedim. Ve yürümeye başladım.
" Tuğçe!" diye arkamdan bağırınca zafer kazanmış gibi gülümsedikten sonra arkama döndüm. Ve yanıma gelip " İnat etme!" dedi. Sinirlenmişmiydi banamı öyle gelmişti , bilmiyorum. Birşey demeden arabasına yöneldi. Bende onu takip ettim. O sürücü koltuğuna oturup arabayı getiren kişiyi gönderdi. Bende o ara yanındaki koltuğa oturdum.
" Sana birşey söylemeliyim. " dedim. Ve söyle der gibi başını sallayınca " Aslında ben uçaktan indikten sonra kendime ev bakıcaktım. Sonra da üniversite'ye kaydımı yaptıracaktım. Yani sonuç olarak gidecek yerim yok."
Bu sözden sonra arabayı durdurup bana döndü.