❀➊❀

96 13 32
                                    

1 Yıl önce...

"Yah! Lee Joo Ri (le cu ri) bir insanın çikolatalı sütünü çalmak ne kadar hapise mal olur biliyor musun? Hele ki bu insan kankansa"

"Bunla ilgilendiğimi sanmıyorum Hee ran üstelik senin bana borcun vardı."

"Evet iki yıl önce ödediğim borçtan mı bahsediyorsun?" Joo ri hep böyle yapıyor. Şimdiki zaman ile geçmiş zamanı bir tutuyor. Ben zorunda mıyım bunu çekmeye?

" İyi be yemedik sütünü" elindeki en sevdiğim kutsal içeceğimi bana doğru fırlatırken doğaldan kırmızı olan küçük dudaklarını büzdü. Kim görse 'ağzında kiraz mı taşıyorsun?' der çünkü büzünce dudakları kiraz kadar küçülüyor. Kimin kankası...

"Oy oy benim Lee joo ri'm bana küsermiş." Kollarını göğsünde birleştirip yapabildiği kadar arkasını döndü."hıh küstüm işte" hafiftende olsa sesli kıkırdadım. Sırıttığına o kadar çok emindim ki...

"Ah madem kankam bana küstü acaba yaptığım çilekli pastayı kimle yesem? Taehyung iyi bir seçenek olabilir bence..." Taehyung u ne kadar arkadaşça sevse de katlanamazdı onu iyi tanırım.

"Yah! O güzelim damla çikolatali ultra çilekli kocaman pastayı 3 nöronlu bir uzaylıyla mı paylaşacaksın?! (yazar son anda çarpılmasını önledi)"

"Hmmm e napalım kankam bana küs..."

"Kim demiş küs diye? Gözlerini oyarım onun!"

"Kendi gözünü nasıl oymayı planlıyorsun?" Salaksın Joo Ri valla salaksın.

"Yok boşver oyma işini pasta yiyelim en iyisi?" Tae ye 3 nöronlu diyen kankamın hali...

"Ah gel o zaman istikamet bizim ev"

Kolumu omzuna atıp kendime çektim onu. Bugün ilkbaharın kaçıncı günü olduğunu bilmiyordum ama kiraz çiçekleri erken açmıştı. Umarım yağmurda dökülmezler çünkü ben ve Joo Ri 1 yıl boyunca bu ağaçların çiçek açmasını beklerdik ,ki dayanamayıp Joo Ri nin ağaçlara sövdüğü çok oluyor, sonunda ise bunları defterlerin arasında kurutup kitap ayracı yapardık.

"Hee ran?"

"Efendim Joo ri?"

"Ben senin yakın dostunum dimi?"

"Dostum değil kardeşimsin... neden sordun?"

"Hiç sadece merak ettim."

"O kısacık boyunla aldığın hava beynine ulaşmadığı için bazı şeyleri tam kavrayamıyorsun anlaşılan...ha bu arada sen yataktan inerken paraşüt takıyor muydun?" ben hala yürürken olduğu yerde durup kafasını öne eğdi. 1.56 boyunda bir arkadaşınız olsa siz de dalga geçerdiniz biliyorum ve çok eğleniyorum.

"HEE RAN!" küçücük elleriyle yaptığı yumruğu bana geçirmek için gelirken ben de koşmaya başladım. Her gün sonunda yaptığım dalgalar onunla benim arasındaki bir iletişim türüydü. Bunu en iyi ben bilirdim...

"GEL BURAYA O PARAŞÜTÜ SENİN BOYNUNA DOLAYIP ŞURACIKTA BOĞMAZSAM BANA DA LEE JOO Rİ DEMESİNLER!"o gün ne kadar güzel geçmişti bilmiyorum ama şu an tek bir dileğim var:

'Her güzel şeyin bir sonu vardır.' sözünün doğru olmaması...

❀ ❀ ❀ ❀ ❀ ❀ ❀ ❀ ❀ ❀ ❀

Aynı günün gece yarısı saat 02:54...

*telefon zil sesi*

Gözlerimi açamıyordum. Kulağıma uğultu biçiminde gelen belki de dünyanın en iğrenç sesi şu an kendini belli ediyordu. Telefon zil sesi...Ne bedenimi ne de başımı kaldırmadan komodinin üzerindeki telefonuma uzandım. Bir kaç kere elimi komodine vurduktan sonra nihayet elime gelen telefonu açıp kulağıma götürdüm.

"Ben Hee Ran gecenin köründe beni rahatsız etmenizin umarım bir nedeni vardır." karşımdaki kişi uykulu sesimi dinlerken nasıl bir azap çekmiştir düşünemiyorum...

"Hee Ran..." Kulağıma ağlamaklı gelen Joo ri nin sesiyle yatakta dikleştim.

"İyi misin? Bir şey mi oldu?"

"Kurtar beni..." fısıltıyla konuşması işleri zorlaştırırken iyice telaşa kapılmıştım. Ne diyor bu kız?

"Neredesin? Oraya geliyorum."

" Şu hep gittiğimiz *hıçkırma* lunaparkın yakınında ki bir ara sokaktayım."

"Bu saatte orada ne işin olur senin?!!! Hiç bir yere gitme hemen geliyorum!" Bir şey demesine fırsat bırakmadan telefonu yüzüne kapattım. Normalde pofuduk terliklerimle bastığım parkeye yalın ayakla basınca ürperdim. Mavi beyaz renklerine sahip gardırop umu açarken kafamı kapağına vurdum. Uyku sersemliği bana abuk subuk şeyler yaptırırken üstüme geçirdiğim mavi boğazlı kazağımı ve siyah kot pantolonumla dışarı çıktım. Hava tahmin ettiğimden de soğuktu.

Lunapark benim evime oldukça yakın bir yerdi ama Joo ri nin evine o kadar uzaktı ki... işte çözemediğim şeylerden biri de buydu. Oraya nasıl gitmişti?

Göz ucuyla gördüğüm ışıkları yanmayan dönme dolaptan sonra kimsenin girmeye cesaret edemediği o sokaklara girdim. Bu sokakların hepsi kapkaçcı,kundakçı ve uyuşturucu satıcılarıyla dolu olur. Bir daha düşündüm de... neden buraya lunapark yaparlar ki???

"Joo ri! Lee Joo ri!!!" Her gördüğüm ara sokak başına 5 kez tekrarladığım isim ağzıma o kadar takılmıştı ki beni alıp çıkarsanız buradan 2 saat daha tekrarlarım. 7...8...9... her geçtiğim ara sokak üzerine lunaparktan biraz daha uzaklaştım. Bu saatte kimsenin etrafta olmayışı kasvetli bir hava yaratmıştı. Bir de hafiften atıştıran yağmur olunca yerler kayganlaşmıştı.

Bir ara sokak daha geçiyordum ki yerdeki kızıllık dikkatimi çekti. Yağmur yüzünden Yola yayılan bu sıvıya elimi sürdüm ve kokladım. Her saniye daha da açılan gözlerim etrafta gezindi. BU KANDI!

"Joo ri ya! Neredesin yalvarırım söyle!" Sona doğru kısılan sesimle ağzımdan bir kaç hıçkırık kaçırdım. O ölmüş olamazdı! Birden sağımda ki sokaktan gelen ağlama sesi ile koştum. Daha doğrusu çalıştım. Bağı çözülen dizlerim yüzünden bir kere yere düştükten zorla tek elimle kuvvet alıp ayağa kalktım. Nefesim evlerden çıkan dumanla kararmış havaya karışırken o sokağa koştum.

Neyse ki korktuğum olmamıştı oradaydı! Ölmemişti! Ama onun kadar korkunç olan bir manzarayla karşı karşıyaydım şimdi... yerde kandan dolayı yüzü gözükmeyen bir cesedin karşısında bir sağa bir sola sallanarak oturmuş ve ağlayan bir Lee Joo Ri... bir an duraksamış olsamda diz çökerek sarılmıştım ona. Titremekten başka hareket ettiği yoktu.

"H-hee R-ran"

"Geçti... ağlama..." geçmemişti...ne olduğunu idrak edemiyordum. Anlayamıyordum. Üstüne üstlük ona sarılırken üstüme sürülen kanlı bıçakla yutkunmuştum. Hemen elindekini aldım.

"Bu-bunu sen yapmış olamazsın..."

"Kurtar *hıçkırma* beni..." bıçağı bir kenara fırlatıp daha sıkı sarıldım ona... saçının her bir santimini öperken kulağına eğildim.

"Kurtaracağım..."

"N-nasıl?"

"Şimdi sana bir masal anlatacağım Joo Ri... bir varmış bir yokmuş... *burun çekme* bu acımasız dünyada yaşayan iki arkadaş varmış. Bu arkadaşlardan biri diğerini o kadar çok seviyormuş ki..." saçlarını anne şefkatiyle okşarken yemyeşil gözlerine gözlerimi diktim. Dudakları yine kiraz gibi olmuştu...belki de bir daha göremeyecektim onu..

"Onun mutlu bir yaşam sürmesi için kendi hayatını bile verirmiş..."

Yüzümüze tutulan ışık ile beraber ellerimi havaya kaldırdım. Kulağımı sağır eden siren sesiyle o tarafa döndüm. O artık kollarımda değildi...

"Polis kıpırdamayın!"

Epiphany KSJHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin