2

1.1K 43 4
                                    

Hikayenin yazarimiz SemaGulen'in Farklı Kitabı'yla ve karakterleri ile hiçbir alakası yoktur.

Kurgusu bana ait olup, karakterler ve olaylar tamamen hayal ürünüdür.

Basit miydi birinin canını almak?

Elbette hayır.

Peki neden hala bunu yapıyordum?

Cevap oldukça açıktı.

Sigaranın berbat tadına alıştığınız an, onun kölesi olurdunuz.

Bir nefes, bir nefes daha. Sigaram nerede? Bu saatte marketler açık değil. Ne halt edeceğim ben? Küçük zula. Bir nefes. Bir nefes daha. Türk kahvesi. Bir nefes. Bir nefes daha. Kötü bir gün. Koca bir nefes. Güzel bir sevişmeden sonra. Bir nefes. Bir nefes daha.

Tıpkı sigara gibiydi küçük oyunumuz. Ne kadar boğazınızı yaksa da, bağımlısı oluyordunuz. Zevk almaya başlıyordunuz.

Karların ayağımın altındaki ezilişi ritmik bir şekilde devam ederken, iki sokak ötedeki evime geldim.

Bu işin en sevdiğim yanı da, bazen işlerim yürüme mesafesinde oluyordu. Anlarsınız ya.

Kapıyı tıklatıp ağzımdan çıkan buharı takip ettim.

"Gece? Gece!"

Boynuma sarılan kollarla sıcacık bir gülümseme kapladı içimi. Güzel kokusunu içime çekip kollarımı beline doladım.

Bedenlerimiz ayrıldığında, botlarımı çıkarıp Deniz'e döndüm.

Yorgun gözleri karla ıslanmış botlarıma takılmıştı. Kestane rengi saçları omuzlarında bitiyordu.

'Saçlarını mı kestirdin?' dedim ellerimi kullanıp.

Bir süre kaşlarını çatıp elime baktı. Beden dilini yeni öğrenmeye başlamıştı.

"Ha, evet. Beğendin mi?"

Kafamı salladım.

'Güneşler geldi mi?'

"Yarım saate burada olurlarmış. Hadi ellerini yüzünü yıka. Çok pasaklısın."

Sözlerine gülümseyip, merdivenlere yöneldim.

Nedenini bilmediğim şekilde bağlıydım Deniz'e. Ama bu beni aptal bir aşk adamı yapmazdı. Yapmayacaktı da.

Banyoya girmeden önce, yatak odasına girip üzerimdeki paltoyu dolaba astım.

Bir katil düzenli olmak zorundaydı.

Banyoya girip musluğu açtım. Su aktıkça, beynim yeni planlar için beni zorluyordu.

Bu iş bitince, normal bir hayatım olmayacaktı. O umudu yıllar önce, o küçük fahişeyi gözümü kırpmadan öldürdüğümde kaybetmiştim.

Pişman değildim. Cenneti göremeyecektim belki, Deniz'in yanında olamayacaktım. Ama dünyayı daha bir yere getirmek için çalışıyordum.

Bu da beni iyi bir katil yapardı.

Telefonumun ritmi kulaklarımı doldurunca, yatak odasında bıraktığım telefonu almak için ellerimi kurulayıp kapıya yöneldim.

Üzerimdeki kazak kanlıydı ve Deniz beni bu şekilde görürse, iyi şeyler olmayabilirdi.

"Alo. Gece. Sanırım küçük bir sorunumuz var. Yarın bizim mekana gelmeni istiyorum. Müsait olursun umarım. İyi günler sana."

Telefonu kapattım. Faruk yine bir sürü şey zırvalayacaktı ve ben de onu dinliyormuş gibi yapıp, planlarım üzerinde yoğunlaşacaktım.

Rutin "bir sorunumuz var." konuşması.

Üzerimdeki kazağı sıyırıp yere attım ve düzgün bir gömlek giyindim. Birazdan burada olacaklardı.

Pantolonumu da giyindim ve aynanın karşısında saçlarımı düzenledim. Annem de saçlarımı böyle karıştırırdı hep.

Onun adına bir okul yaptıracaktım. Annem çok isterdi böyle bir şeyi. Tek derdi çocuklardı.

Lanet olası piç kuruları ne istemişti ondan!?!

"Gece... Imm yardım gerek."

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.

Herkes ölümü hak eder Gece, herkes...

Merdivenlerden inince, Deniz'i fırının başında oldukça şaşkın halde buldum.

"Ah! Bu şey nasıl çalışıyor?"

Yamuk bir gülümsemeyle yanına gittim ve nasıl yapıldığını ona el hareketlerimle anlattım.

***

Yaklaşık on dakika sonra kapı çalındı. Deniz'den hızlı davranıp kapıyı açtım.

"Abi?"

Kardeşime özlemle sarıldım.

Özlem...

Toprağın altındakine özlem duyulur muydu?

Sonuçta kavuşulacaksa, neden böyle bir saçmalığa başvururlardı ki insanlar.

Ölenlerin arkasından tutulan matem aptallıktı. Madem onu bu kadar çok seviyorsun, o hayattayken değerini bileceksin.

"Ölülerin arkasından matem gerekmez..." derdi dedem anlattığı her savaşın sonunda. "Fikirlerine bağlılık gerekir."

Ne kadar haklıydı aslında.

"Enişte..." Oğuz'un gülümesemesini görünce, kardeşime ne kadar uygun olduğunu bir kez daha anlamıştım. Aptal taliplerin arasındaki en bilge olanıydı Oğuz. Belki yaşadıkları yüzünden böyle ağır başlıydı, ya da kardeşimin korkusundan içine kapanıktı.

Kimin kardeşi?, dedim içimden.

Salondaki büyük masaya-mutfaktaki adada 2 tabure vardı- yerleştik.

Güneş, elimi karnının üzerine koymuş, yeğenimin tekmelerini hissetmemi istiyordu.

Elinde dolu tabaklarla yanımıza geldi Deniz.

Tavuk fazla kızarmıştı.

Belki ben de kızartabilirdim sıradaki kurbanımı.

Yemek bitene kadar konuştular. Ben de onları dinledim.

Biraz sonra Deniz ayağa kalktı ve gözlerimin içine baktı.

"Sanırım...Ben hamileyim."

Cennet.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin