İlk sevişmemizi hatırlıyor musun? Bu asla unutmanı istemediğim bir şey. Çünkü tüm çıplaklığımla, tüm zayıflığımla kollarının arasındaydım. Bahsettiğim çıplaklığın gerçek anlamından çok daha fazlası olduğunu biliyorsun, değil mi? Elbette biliyorsun. Sen aklımdan ve kalbimden geçenleri her zaman eksiksizce okuyan tek insan oldun. Bazen bu beni korkutsa da, gerçekleri değiştirmeye gücüm yetmiyor.
Çıplak ve nemli bedenlerimiz birbirine yaslıyken beni defalarca öptün. Bana bir anlam ifade etsin diye bana defalarca o iki kelimeyi söyledin. Kulağıma bir ninni gibi fısıldadın. Parmakların o gece bedenime dokunmaktan çok daha fazlasını yaptı. Ruhumdalardı, Michael. Ruhuma dokunuyordun. Bedenim senin dokunuşuna belki de en çok bunun için muhtaçtı, iyileşmesi için bir ihtimal vardı. Son ihtimal.
Belki de hiçbir zaman farkında olmadığın tek şey ruhuma dokunmayı başardığındı. O iki kelimeyle kalbimi yumuşatmayı başarıp, kaç öfke nöbetinin aç pençelerinden, bilediği dişlerinden kendimi kurtardığımı bilemezsin. Sana söyleyemedim. Söyleyememiştim.
Dudakların boynumdayken "Tenin çok güzel, sevgilim," diye fısıldadın. "Sen çok güzelsin."
O gece sen uyuyakaldıktan sonra sessizce ağladım. Seni uyandırmamak için avuç içimle dudaklarımı örttüm ve bütün hıçkırıklarımı zorla yuttum. Pencereyi açık bırakmıştık, yorganı senin üstüne örttüm. Zaten asla ısınamıyordum. Sen üşüme sevgilim.
Her zaman senin sevginle yaşayabilirim sandım. Bu yeterdi, değil mi? Yetmeliydi. Sen beni seviyorsun, ben seni çok seviyorum. Bununla yaşanılabilir.
Yaşayabilirim sandım.
Özür dilerim.