Ne zaman yaşamak düşünsem, yaralarımdan başlarım işe. Benim acılarım, yaralarım olmasa ben ben olur muydum ki? Bazen o kadar fazla üzüldüm ki hiçbir şey beni bundan daha fazla üzemez dedim, kimse benim canımı daha fazla acıtamaz. Ama her seferinde daha sert yalpaladım. Daha sert yerinden kırıldı kalbim.
Yere her çakılışımda daha güçlü kalkmayı öğrendim. Zorundaydım.
Güçsüz bir kız çocuğu nasıl güçlü görünmek zorundaysa o kadar güçlüydüm işte. Kendimi kandırmaya yetecek kadar güçlüydüm.
Her gece camdan dışarı bakıp soğuk hava yüzümü uyuşturana dek beklerdim öyle. Çünkü geceler benim sığınağımdı. Kaçmak zorunda olmadığım, güçlü olmak zorunda olmadığım, gülümsemek zorunda olmadığım sığınağım... Hıçkırıklarımı içimde bastırırken elimle yaptığım yumruğumu geçirirdim bacaklarıma. Ne kadar çok ağlarsam, bacaklarım o kadar acırdı. Çünkü ağlamak güçsüzlüktü benim için. Sonra kalkar yüzümü yıkardım, hani annem üzerimi örtmeye gelirse anlamasın ağladığımı diye.
Sonra sevmeyi öğrendim, sevmeyi öğrenince geçer her şey sandım. O özlü sözlerde olduğu gibi sevgi her şeyin ilacıdır sandım. Ama yorgun kalbime öyle ağır sevdi yükledim ki, kaldırmasını beklemek aptallıktı.
O kadar çok sevdim ki, kendim olmayı bir kenara bırakıp onun için nefes aldığımı hissettim. Onun için yaşadığımı, sanki sadece onu sevmek için gönderildiğimi...
Atladığım bir şey vardı, kimse için kendinden vazgeçmemeli... O gidince gidecek bir kendin bile olmuyordu çünkü.
Gece olan sığınağım, o olmuştu zamanla. Bu benim en güzel sığınağımdı. Üzüldüğümde, yorulduğumda, sevindiğimde hep onun denizine bakarken bulurdum kendimi. Yaşadığımı hissederdim, bilirdim bu liman bir gün yıkılacak ama ben inşa etmeye devam ederdim. Rengarenk yapardım limanımı, içinde siyah hakimken. Soğuk havalarda çiçek açacak kadar güzeldi o liman.
Sonra yıkıldı.
Çiçeklerim altında kaldı, renklerim karıştı... Ve ben tam da o an, kendimi de yıktığımı fark ettim. Sahi, şimdi sığınacak bir kendim bile yokken ben ben miydim?
Değildim... Ben kendimden vazgeçip başka biri için her şey olmuşum. Kendime kendim olamazken başkası için her şey olmuşum...
Zor oldu kabullenmek. Ama geçti.
Dizlerimde yara izi, kalbimde bir kesik, saçlarım dağınık, gözlerim kanlı.
Dizlerimi sildim, kalbime yara bandı yapıştırdım, saçlarımı topladım, gözlerimi kapattım. Bu kez ne geceye sığındım uyurken, ne kalbimde hala enkazı kalmış limanıma. O gün ilk kez kendime sığınmayı öğrendim, ben fark etmeden kendini inşa eden kendime...
Uyandım, dizimde hâlâ yara izi, kalbim hala kesik, gözlerim geçmiş, saçlarım dağınık.
İyi dedim en azından düne göre daha iyiyim.
İyiyim ben.
Her geçen gün biraz daha yaklaştım kendime. Biraz daha onardım.
Ve fark ettim ki ben ben olabilmek için sapmışım başka yollara. Kendimi bulabilmek için..
Kendimi buldum, ve kusurlarımla sevmeyi öğrendim kendimi. Güçsüzsem güçsüzlüğümü, dağınıksam dağınıklığımı, duygusalsam duygusallığımı sevdim.
Şimdi ben olabilmiştim işte.
Neden o acıları yaşamak zorunda olduğumu, neden sevmek zorunda olduğumu şimdi öğrendim.
Kendimi inşa ettim.
Güçlüyüm diyemem ama, artık sığınacak bir kendim var.
Dürüst olmak gerekirse, bazen o yıkılan limanımı çok özlüyorum. Ve hâlâ seviyorum. Diyorum ki gelse sığınsa bana, tekrar çiçekler açsa, rengarenk olsa duvarları... Hiç altında kalmasa çiçeklerimiz, renklerimiz karışmasa.
Teşekkür ederim sevgim, bana öğrettiklerin için. Kendimi inşa ederken bir tuğla da sen koyduğun için.
Sana hep güçsüz bir yanım. Yara izim geçmedi hâlâ ama diğerlerini onardım tek tek.
Şimdi ben limanımı renklendirmeye gidiyorum, denizinden öperim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UÇURUM
Literatura Feminina" İçimde tuttuğum çığlıklarım, haykıramadığım sevgilerim, içimi kemiren endişelerim ve güçlü gibi görünmeye çalışan bir ben. Uçurumun kenarında hayata dair bir umut arıyorum. Ufak bir ışık arıyorum...