"Sen kim oluyorsun ki?" dedim karşımdakiyle göz teması kurmaya bile uğraşmadan.
Saniyeler dolu sessizliğin ardından elimi tuttu "Ben annen oluyorum"
Elimi hızlıca çekerek ekledim "Bunca yıldır,bir annem yoktu benim,şimdi neden olsun ki? Benim annem hatıralarımın içinde öldü"
Ve içeri doğru ilerledim,bana söylemesi gereken bir şey yoktu,olmamalıydı.Kaldırımlar nedensizce sessizleşmişti.Topuk seslerim kaldırımlarda yankılanıyordu.
İleride annemin bir problem yaratacağını hissediyordum.Ama günü kurtarmam gerekiyordu,annemi umursamamam gerekiyordu.
Korkularımı yenip geçmişteki belleğimi sıfırlamalıydım.Yeni bir sayfa açmıycaktım!
Yeni bir defter alıcaktım ve öyle devam edicektim.
Topuklarım hala ses çıkartırken,topuklarıma dahi lanet okudum.Her şeye okuduğum gibi bu aralar.
İçeri geçtiğimde bakışlar bana çevrilmişti.Umursamaz davranmaya çalışarak omzumu silktim,artık omuz silkmek benim için tik gibi bir şey olmuştu.
Ortam gergindi,ve sessizleşmişti.Taki bir telefon melodisi duyana kadar..
Etraftakilere göz attığımda connor'un telefonu olduğunu fark etmem uzun sürmemişti.Çoğu kişi connoru dinlerken ben ise onun mimiklerini inceliyordum.
Kaşları yukarı kalkmıştı ve tuttuğu nefesini bıraktı "Ne yani jelibonlu pasta yapamaz mısınız?"
Verdiği cevap üzerine istemsizce sırıtmıştım.Çünkü cevabı nedense komiğime gelmişti. Aklımdan 'jelibonlarla evlenilme izni verilirse connora kolalı bir gelin'alırım cümlesini geçirdikten sonra connorun dediklerine yöneldim.
"Bu akşama,jelibonlu bir pasta.Ihıım.. Evet ondan.Teşekkürler"
Telefonu kapattığında bize bakarak sırıttı 'Jelibonlu pasta yiyeceğiz!!'
James,Brad,Tris,Dean aynı anda "Yeeey!!" diye bağırırken Aprilla uzaylı görmüşçesine onlara bakıyorduk.
İçimden 'Tanrım jelibonlu pasta mı olur,al çikolatalı ye zor mu?' diye geçiriken April bakışlarıyla "Bu zengin usülü canım"diyordu.
Ortam yumuşamıştı ve dışarda olanlar hakkında şuanlık kimse bir şey sormaya cesaret edemiyordu.
Bu işime gelmişti çünkü kimseye bir şey açıklamak zorunda kalmamıştım 'şuanlık'
Aklıma bir kaç soru gelmesiyle çocuklara döndüm "Jelibonlu pasta? Parti flan mı var"
Sorum üzerine birbirlerine baktılar ve bana 'gerçekten mi sürtük' bakışlarını attıktan sonra brad 'tekrardan' ekledi
"Onlar daha yeni"
Yanıma gelen Aprilla onlara döndük "Ne oluyor"
Yanımıza gelen Dean 'bir oyun oynıycağımızı' belirtti. Ve alışveriş konusunda sıkıntılarımız oluğunu söyledi.
Deane 'gerçekten' bakışlarımızı atmadan önce üstümdekilere baktım 'Sempatiklerdi'
Bakışlarımızı okuyan Tris ekledi "Ama bu gece için uygun değil"
Sözü benden alan April Tris'e yaklaşırken bakışlarını dikleştirdi "Bu gece?"
"Bu gece oyun zamanı,bu gece yakınlaşma zamanı,bu gece..Hayatının en iyi gecesi"
"Siktiğimin hayatının en iyi gecesi olacağına garanti veriyor musun"dedi April tris'e bakarken.
"Söz vermiyorum,idda ediyorum"
Kaşlarımı kaldırıp hepsine bakarken james ekledi 'idda oyunu,biz bir grubuz ve yakınlaşmak istiyoruz'
"Peki kıyafetlerde ne sorun var?"
"Üstünde lol ur not the vamps tişörtüyle bir bara gitmek mi? Hayatının en büyük hatası olur"
"Bar ha." dedi April kaşlarını kaldırarak
"İstemiyorsanız vazgeçelim?"
Biz çılgın insanlardık.Bir planı bozan yaşlı kadınlardan olmamıştık ve olamazdıkda"
Aynı anda konuştuk "Yapalım şu işi"
***
"Sizinle şu siktiğimin barına şu siktiğimin kıyafetleriyle gelmem" dedim elimdeki tişörtü kabinden fırlatırken.
Yaklaşık 2 saattir alışveriş işiyle uğraşıyorduk.Hiç bir şey beğenmemiş ve sıkılmıştım.April çoktan kıyafetlerini satın almış jamese beni ispikliyordu ama onu duyabiliyordum "Çok uyuzdur bu ya.Bu haline şükredin"
Üstüme AC/DC tişörtü geçirirken kaç saattir boşuna oyalandığımı farketmiştim.Tişört çok hoşuma gitmişti.
Ben 'The vamps dinliyenler Ac/Dc dinlemez' sözüne karşı doğmuştum sanki.Çok severdim.
Altıma geçirdiğim kısa kot şort ve tişörtle kabinden çıktım.'Bunları alıyoruz'
Herkes işimi bitirdiğime şaşırmış ve sevinmişlerdi.Üstümdekileri görevliye verdikten ve satın aldıktan sonra elimizde poşetlerle mağazadan çıktık.
Arabaya binmeden önce bir kaç hayrana imza vermişlerdi.Ve arabaya bindiğimizde hava kararmıştı bile.
Küçük bir restorantta yemeğimizi yedikten sonra bara gitmemiz 1 saati geçmişti.Magazincilere basılmamak için arka kapıdan girmiştik mekan elitti.Ve bir kaç zengin çocuk bir kaçta ünlü vardı.
Özel Lobi bölümüne alınırken yüz ifadem kesinlikle;
'vuhuhu özel bölüm fels geçiriyom ya' şeklindeydi.
Masaya oturmuştuk ve içkilerimiz gelmişti.Sadece çocuklar ve aprilla ben vardık.
Kısa bir süre içinde oyuna başlanmak istenilince brad oyunun kurallarını anlattı
"Bakın şimdi bir idda oyunu.Örnek april sana idda ediyorumki şunu yapamazsın eğer yapmazsan geçmişin hakkında bir şeyler anlatıcaksın.Anlaştık mı?"
Masadan 'evet' mırıltılarımız yükselirken oyuna başladık.
Bir kaç tur oynamıştık ve brad'in çok eski sevgilisiyle başı belaya girdiğini öğrenmiştim.Zor konulardı,şu sevgili muhabbetleri.
Bakışlarını bana çeviren James dudaklarını yalayıp ekledi.
"Sana idda ediyorum ki jess şu aşağıdaki çocuklardan birini ayartamazsın!"
Masadan ooo şeklinde mırıltılar yükselirken işin ciddiliyeştiğini anlamıştım.
Ayağa kalkıp aşağı inerken ekledim
"Sana idda ediyorum ki Bay McVey hayatın boyunca bana bir daha bulaşmak istemeyeceksin.Ve bu iddana pişman olacaksın"
Bakışlarını bana çevirmiş aşağı inmemi izliyordu arkadan bağırdı 'Görüşeceğiz'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
New Life (Düzenleniyor!)
Fanfiction'Bu bir yarışma değil bir yükseliş' Herşeyi başlatan bu kelimelerdi.Doğruları,yanlışları,yalanları,aldatmacaları.. Dünyaca ünlü bir grubun düzenlediği bir yükselişti,bu oyun.. Şansını denemek isteyen iki hayranın hikayesiydi.. Hepsinin yüzündeki koc...