Arabaya doğru yürürken başımın döndüğünü ve sarsıldığımı hissetmiştim.Oysaki fazla içmemiştimki. 'Ha o vardı oda vardı tamam şu birada vardı tm ya' Bu kadar fazla içtiğime bir kez daha sövdürdüm.
Ve the afroditin oğlunun kolundan tutup çekiştirirken mırıldandım "Eve gitsem olmaz mı çok yorgunum"
Bana kocaman sarılıp bedenimi ona sardığımda ekledi "Neden yorgunsun? küçük kız,seni tanımak istiyorum "
"Bende seni tanımak istiyorum,ama şuan değil"
"Sadece bana güven olur mu" dedi the afroditin oğlu.
Kelimeleri ninni gibi gelmişti ve kendine has kokusu onla beraber kalmamı sağlıyordu.Sonuçta o james'in arkadaşıydı.Bir yabancı değildi şuandan itibaren değil mi?
"Sadece 2 saatin var koca adam"
Sözlerim üzerine gülmüştü,görememiştim ama duyabilmiştim.
Arabaya geldiğimizde ondan destek alarak yanındaki koltuğa oturdum.Aklıma gelenle gözlerimi yarım açıp ona döndüm.
"B-bir dakika sen içkili değil misin? Araba nasıl kullanmayı düşünüyorsun,mal mısın?"
"Tatlım ben içki içmem ki "
Tatlım kısmını vurgulaması şahsen hoşuma pek gitmemişti.İçki içmeyen bir insan neden barda bulunurdu ki? Gözlerimi biraz daha açtım.Kendime gelmem bir kaç dakika almıştı.Afroditin oğlu ise bu arada çoktan arabayı çalıştırmıştı. Bakışlarımı araba süren josh'a çevirdim.Mavinin hala çözemediğim tonu gözleri,yola sabitlenmişti.
"Josh.."
"Ne var?"
"İçki içmiyorsan barda ne arıyordun? Şizofren flan mısın?"
Söylediklerim üzerine dudakları gülecek gibi kıvrılmıştı.Ama gülmemişti,şuan gülmesini çok istemiştim.O gülüşünü tekrardan görmeyi çok istemiştim! Nedensizce saatlerce gülümsemesini izliyebilirdim oysaki.
"Cidden hayatının sorunları boyundan bile küçük mü?"
Sorduğu soruyla gözlerimi şaşkınca kırpıştırdım..Bedenim titremişti,ağızımdan tek çıkan "Ne" olmuştu. Çevremdeki kimse kaçırıldığım zamanı bilmezken josh yoksa bunu biliyor muydu?
Şaşkınca 'tekrardan' ona bakıp "Ne?" dedim.
Yoldan gözlerini ayırıp bir kaç saniye bana baktıktan sonra ekledi "Yok bir şey"
Şuan burada her zamanki omuz silkişimi yapıp dışarı izlemeliydim.Ama öyle yapmadım.
Bakışlarım josha yoğunlaşmıştı,ayrı zamanda uykumdan eser kalmamıştı.Gizemli birisiydi,bu her halükarda belli oluyordu.
Dışarıdan cama süzülen ay ışınları saçlarında parlıyordu.Ve kusur-suz gözüküyordu.
Hiç bir şey diyemedim,ama demek istiyordum.Bağırmak istiyip saatlerce karşımdaki yabancıya sarılıp ağlamak istiyordum.
İstiyordum,ama iç sesim beni engellemişti.Yapamamıştım da bir şey diyememiştim,yolu izledim.
Sadece yolu..
Araba durduğunda kirpiklerimi merakla kırpıştırıp geldiğimiz yere baktım.Kumsal gibi bir yerdi,ay ışığı denize yansımış,muazzam bir görüntü oluşturmuştu.
Ve arabadan indim.Gerindikten sonra kumsalda koşmaya başladım. İlk defa hiçbir şeyden korkmuyordum
Korkularım sanki kum gibiydi ve akıp gidiyordu.
Yanıma gelen josh 'bu kız harbi mal' bakışları atmaya başlayınca durdum.Ve kumsala uzandım. Josh yanıma yattı ve gökyüzünü izlerken ekledi "Sadece seni tanımak istedim,küçük kız"
"Bende seni tanımak istiyorum koca adam"
Tekrardan gözlerimi kapatmıştım ama bu sefer huzurumu bulmuştum.Bir an boşuma gelip sordum "Neden ben? Dünyada çok insan varken neden ben?"
"Hayatın siyahken maviye aşık olamazsın demişlerdi.Hayatım siyah sende benim mavimsin.."
- The Vamps'ın Ağızından -
" O kızı şu siktiğimin psikopatına nasıl emanet edersin! " Connor'un yüksek sesi otel odasında yankılanıyordu.
"B-ben evet demek zorundayım.İddaya girmiştik" dedi james yatağa oturarak.
"Bi kerede olsa şu siktiğimin iddasını unutsaydın.Ne yaptın james sen?"
"Lanet olsun bilmiyordum! Yeter tamam mı ?"
"Abi josh,yeni klinikten çıkmadı mı?" dedi connor james'i dürtüklerken.
"İyileşmiş sandım,onunla mutluydu!"
"Ruhu tamir olana kadar iyileşemezdi o.Ve ruhu o tabutla beraber kapandı!"
James'in yüzüne vuran sözcükler sinirden ağlamasına yol açtı.Ne yapmıştı o? Yeni arkadaşını bir yabancıya emanet etmişti! O kırılgan küçük kızı kaybetmişti.Kız arkadaşı öldükten sonra kızlara saran bir psikopata!
Sadece mırıldandığı şey "Üzgünüm olmuştu"
Connor sinirle yatağa oturdu ve arkadaşını teselli etmeye çalıştı.
Elinden bir şey gelmezdi,gelemezdi.
Odaya gelen April,Jess'in neden dönmediğini sorduğunda aldığı saçma cevap;
'Onu meraklandırmıştı'. Ve odada fırtına öncesi sessizlik ilan edilmişti sanki.
Diğerleride odaya gelince,kimse bu konu hakkında konuşamadı.Zaten hepsi yorgundu ve uykuları vardı.Teker teker odalarına ayrılıp kendilerini uykunun kollarına attılar,James dışında.O sadece sabah olmasını ve küçük kızı kapının önünde mızmızlanırken görmek istiyordu.
-Jess'in ağızından-
Ayağa kalkıp üstümdeki kumları sirkelerken Josh ise dikkatlice bana bakıyordu.
Güneş'in doğmasına az kalmıştı.Ve aklımdaki çılgın fikirle josh'a doğru döndüm "Denize girmek isiyorum!"
Kaşını kaldırdı "Gerçekten mi?"
Ayakkabılarımı çıkartırken "Evet" diye bağırdım.
Arkamdan gelen sese kahkahalarla gülüyordum.
Daha demin bana "Ölmemeye dikkat et" demişti.
Ayakkabılarımı fırlattım ve denize doğru koşturdum.Evet maldım,ama gülüyordum.
- Josh'un ağızından-
Tıpkı onun gibi gülüyor,onun gibi cevaplar veriyor ve onla eğlendiğim gibi eğleniyordum.Onu herkesten kıskanıyordum. Saçlarına değen güneşten bile kıskanıyordum.
James'den kıskanıyordum. Ve onu kimseye vermiycektim.Biz birbirimizi idare edicektik.Söz veriyordum.
Denize koşarken bağırdım "Söz veriyorum,seni sonsuza kadar seveceğime.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
New Life (Düzenleniyor!)
Fanfiction'Bu bir yarışma değil bir yükseliş' Herşeyi başlatan bu kelimelerdi.Doğruları,yanlışları,yalanları,aldatmacaları.. Dünyaca ünlü bir grubun düzenlediği bir yükselişti,bu oyun.. Şansını denemek isteyen iki hayranın hikayesiydi.. Hepsinin yüzündeki koc...