Olmayan kitlem için elimden geleni yapacağım. Umarım birileri yazdıklarımı okuyor olur.
———
Ağzıma gelen kan tadıyla birlikte gözlerimin altına temas eden morluğu hissettim. Alışmıştım. Bu yüzden hissiz ruhumun yalnızca bunları hissediyor oluşu normal geliyordu.
"Roseanne... Roseanne... Roseanne..."
İsmimi tekrar edişini duyduğum an midemi bulandıran kişiye döndüm.
"Daniel, kapa çeneni!"
Yüzüme aldığım bir darbeyle daha yere serilmem bir oldu. Adımı onun ağzından duymaktansa ellerinin acısını tercih ederdim.
Üzerime gelen bedeni birden kolumu tuttu ve beni ayağa kaldırdı. Elleriyle çenemi kavrayıp ona bakmam için zorladı.
"Yarın akşam mesaj attığım mekanda işi alacaksın. 2 ayın var."
Yüzüme tükürür gibi söylediği bu sözlerden sonra beni aniden bıraktı. Yere düşmemi umursamadan kabanını almak için kapıya yöneldi.
Ayağa kalkmak için duvardan destek aldım ve ona doğru yöneldim.
Kabanını giymiş ne yapacağımı bekliyordu.
Önüne geldiğimde elimin tersiyle ağzımdaki kanı sildim ve kahve rengi kabanının üzerine sürdüm.
Gülümseyerek kızgınlıktan deliye dönen gözlerinin içine bakıyordum.
"Ben hiçbir işimi yarım bırakmam."
Onun sol tarafında kalan deri ceketimi alıp ne diyeceğini beklemeden çıktım.
Bileğime taktığım tokayı siyah saçlarıma geçirip üstten bağladım. Adımlarımı hızlandırıp karşı caddeye daldım.
Arkamdan birisi her an beni yakalayacakmışçasına hızlıydım. Ama telaşlı değildim. Olsaydım da göstermezdim. Göstermek istemezdim.
Ara caddelere girdim, eve yaklaştıkça hızım istemsizce artıyordu.
Eve girdiğim an ceketimi fırlatıp banyoya daldım. Kıyafetlerimi tek tek çıkarırken morluklarımla göz göze geldim. Yüzümdekilerin dışında sırtımda ve karnımın altında sarılaşmaya başlayan çürükler vardı. Ayak bileğim de hep mordu ama Daniel yüzünden değil konversleri bu soğukta giymemden dolayıydı.
Umursamazsa gözlerimi omlardan çektim ve duşa girdim. Yarınki iş için hazırlanmam gerekiyordu.
Duştan çıktıktan sonra yalnızca sol gözümün altındaki morluğa buz koydum ve kanepeye uzandım.
Sabah uyandığımda buz erimiş bir halde üzerimdeydi. Tabii artık buz denilebilirse.
Yanımdaki telefonun titremesiyle dikkatimi ona verdim.
"21.30, death club."
Saatte baktığımda çoktan akşam 8'e geldiğini gördüm.
Telefonu kenara fırlatıp odama yöneldim.
Üzerime, bedenimin kıvrımlarını belli edecek sade, gri ve siyah çizgili bir elbise giydim. Morluklarımı kapattıktan sonra makyajımı tamamladım ve saçlarımı dağınık bırakıp deri ceketime uzandım. Ceketi omuzlarıma alıp ayağıma uzun siyah konverslerimi geçirdim.
Hızlıca evden çıktım ve koşar adımlarımın peşine sürüklenerek mekana vardım.
İşi kimden alacağıma dair detayları çok önceden öğrenmiştim.
Jeon Jungkook. Babasının sahip olduğu şirketin tek varisi. 97 doğumlu bir Busanlı.
Ve benim yapmam gereken tek şey onunla temas haline geçip şirket hakkındaki özel bilgilere ulaşabilmek. Ve sadece 2 ayın bu durumu pek kolaylaştırdığı söylenemez.
———
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FUCK UR RULES ⁺rosékook⁺
Fanfiction"Bazı günler beş parasız, bazı günler zenginim Bazı günler hoş, bazı günler sürtüğün teki olabilirim Bazı günler güçlüyüm, bazı günler vazgeçen Nefret edenim ben, bir aşığım Küfür edebilirim, espri yapabilirim Aklımdakini söylerim Eğer içersem, eğer...