🖤
———
Hazır makarnalardan iki paket yemiştim. Burada bunalıyordum ve tek başıma olmam bunu daha da sıkıcı hale getiriyordu.
Saatin 23.00'a gelmesine çok az bir zaman kalmıştı. Heyecanlı ve aynı zamanda endişeliydim.
Kapının açılma sesiyle gözlerimi o tarafa çevirdim. Jungkook olduğunu tahmin ediyordum ama içeriye giren farklı birisiydi.
Şaşkın bir halde, içeriye rahat tavırlarıyla giren, ellerinde büyük poşetler olan kahve saçlı genç oğlanı izlemeye başladım.
Gözleri etrafı tarıyordu ve benim gözlerimle buluşunca yüzüne küçük bir tebessüm yerleştirdi.
"Roseanne?"
Yavaş adımlarla bana yaklaşmaya başladı. Mesafe azalıyordu. Ve tam karşımda durdu.
Endişeli bir tavırla ona bakıyordum.
"Evet benim, ama siz kimsiniz?"
Yüzünü incelemeye başladım. Genç oğlanın pürüzsüz yüzüyle büyülenmiş gibiydim. Yüzü oldukça çekici ve güzeldi.
"Ben Jungkook'un arkadaşıyım. İsmim Taehyung. Seni mekanda bekliyor."
Şaşkınca gözlerimi kırpıştırdım. Mekanda neyin nesiydi? İş ile ilgili olmalıydı.
Ellerimi pantolonum cebine sokup ceketimi aramaya başladım. Onu bulduğum an üzerime hızlıca geçirdim ve birkaç dakika önce adının Taehyung olduğunu öğrendiğim adamın yanına gittim.
Saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırıp ellerimi tekrar ceplerime soktum.
"Hazırım."
Taehyung hızıma şaşırmış gibi bakarak gülümsedi.
Daha sonra ellerindeki poşetleri bana uzatarak kaşlarını kaldırdı.
"Jungkook bunları giymeni söyledi."
Şaşırmış bir şekilde ona baktım. Taehyung tepkime sadece omuzlarını bir kere yukarı aşağı oynatarak cevabını vermişti. O da bunun sebebini bilmiyordu. Hoş bilse de giymem gerekecekti. Ulaşmam gereken bir amaç vardı ve bunun için Jungkook kendime küstüreceğim en son kişiydi.
Gerilerek ellerindeki poşeti aldım ve kafamı teşekkür manasında sallayıp yukarı çıkmak için merdiven basamaklarına bastım.
Taehyung'ın arkamdan seslendiğini duymuştum,
"Ben burada bekliyorum."
ama bir şey demeden ilerledim.
Jungkook misafir odalarından birini bile bana vermeye tenezzül etmediği için giyinmek üzere banyoya girmek zorunda kaldım.
Banyonun kapısını kilitledikten sonra terleyen ellerimi pantolonum üzerine sildim. Saçlarımı geriye doğru attım ve poşetlerden en büyük olanı açtım.
İçinden siyah, sade bir elbise çıkmıştı. Üzerinde küçük pırıltılar hariç hiçbir şey yoktu. Oldukça mini ve dar duruyordu.
Şaşkınca önce elbiseye daha sonra aynadaki görüntüme baktım. Elbise sırtı çıplak bırakacak nitelikteydi bu yüzden sırtımdaki morluklar sıkıntı çıkaracaktı.
Elbiseyi kenara koyup diğer poşete uzandım.
Poşetin içinden oldukça marka gözüken ince siyah bir topuklu ayakkabı çıkmıştı. Poşetin en altında kalan küçük kutuyu açtığımda da gördüğüm tek şey ucunda küçük bir gül taşıyan kolyeydi. Çok güzeldi. Sebepsizce bu kolyeye bir anlam yüklemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FUCK UR RULES ⁺rosékook⁺
Fanfiction"Bazı günler beş parasız, bazı günler zenginim Bazı günler hoş, bazı günler sürtüğün teki olabilirim Bazı günler güçlüyüm, bazı günler vazgeçen Nefret edenim ben, bir aşığım Küfür edebilirim, espri yapabilirim Aklımdakini söylerim Eğer içersem, eğer...