Tarih: 15.11.2018
Saat: 13.24Blackswan:
Jeongguk-ah,
İyi misin?
iletildi
(18.34)
görüldüJ.Jeongguk:
İyiyim.Blackswan:
Değilsin.J.Jeongguk:
İyi olmadığımı biliyorsan neden soruyorsun?Blackswan:
Çünkü kendimi suçlu hissediyorum,
Yanında olmayı ben de çok isterdim.
Ama gelemem.J.Jeongguk:
Her neyse,
Şu an konuşmasak daha iyi olur.
Görüşürüz.
görüldüBlackswan:
Neredesin Gguk?
(13.39)
görüldüJ.Jeongguk:
Neden soruyorsun?Blackswan:
Merak ediyorum,
Söyle lütfen.
görüldüJ.Jeongguk:
Eski Gangnam tren garında, 5 numaralı istasyondayım.Blackswan:
Tamam.
Dikkat et kendine.
görüldü...
Telefonu parmaklarım arasında daha sıkı tutup derin nefes aldım, içimde vuku bulan kararsızlıklar canımı derin bir sızıyla yakarken verdiğim kararı sorgulamak ölüm kalım meslesi gibiydi. Ya şu an yataktan kalkar Jeongguk'un yanına giderdim ya da burada durur meraktan ve endişeden kendimi yerdim. Düşünceler aç birer kemirgen gibi beynimin kıvrımlarına sokulurken ani bir kararla sabahtan beri içinden çıkamadığım sıcak yataktan kalktım ve kalktığım gibi gerisin geri yatağıma oturarak acıyla iki büklüm oldum. Yüzümdeki yaralar canımı çok yakmasa da karnımdaki morluklar beni neredeyse öldürüyordu; fakat bu o an için gözüme bir engel gibi gözükmemişti. Bu yüzden daha yavaş ve dikkatli adımlarla dolabıma ilerleyip basit bir eşofman ve kalın bir kazağı yaralı ruhuma beden olan morluklarla bezeli tenime geçirdim vakit kaybetmeden.
Aynı dikkati ve özeni telefonumla cüzdanımı alıp montumu giyene ve evden dışarı çıkana kadar sürdürdüm, hemen evimizin önündeki kaldırıma yavaş adımlarla vardığım da çıkmadan önce çağırdığım taksi görüş açıma sokağın köşesinden dönerek girmiş ve göz açıp kapayıncaya kadar önümde durmuştu. Zamanın kolları beynimin içinde ritimli sesler çıkararak ilerlerken taksiye binip Gangnam'daki eski tren garına gitmek istediğimi söyledim, tabi orta yaşlı taksicinin bana dönen sorgulayıcı bakışlarını başta görmezden gelmek zor olsa da, göz kapaklarımın arkasınds beliren kırgın yüz kendi benliğimde nefes almamı çoktan sağlamıştı.
Yaralarım sızlıyor, kalbim acıyor ve bedenim artık sırtındaki yükleri kaldıramaz hale geliyordu; Jeongguk doğru söylüyor ve sadece kelimelerimden bile içimdeki sızıları anlıyordu. Bana, eğer beyazdan kurtulmazsam sonumun yakın olduğunu söylemişti, bilmiyordu ki ben sonumu kendi ellerimle yaratıyordum. Duygularım arasına karışmış ince acı tutamlar bir sarmaşık gibi bedenimi sararken kurtulmak artık son düşüncelerim arasında çoktan yerini almıştı; çünkü beni bu zehirli sarmaşıktan çekip alacak tek bir el bile yoktu. Dudağımı ısırdım ağır bir şekilde, bunları düşünmek bana günün her saatinde acı veriyor olsa da vazgeçemiyordum, bu bağımlısı olduğum düşüncelerin arasında verdiğim yaşam savaşı ciğerlerime katran olup yerleşirken ben sadece izleyebiliyordum.
"Geldik." Uzaklardan gelen sesle irkilerek gözlerimi açtım, bakışlarım kısa süreliğine terk edilmiş garın büyük girişinde oyalandıktan sonra cüzdanımdan yeterli parayı uzatıp taksiden indim. Kışın soğuk rüzgarı unuttuğum varlığını hatırlatmak istercesine bedenime sertçe vurduğunda titredim olduğum yerde, üşüyen bedenim sessiz sessiz acısını çekerken bir saniye daha durmadım gara girmek için, çünkü biliyordum ki akşamın ve duyguların verdiği sarhoşlukla yaptığım bu hareket kalbimi çok fena etkileyecekti. Yavaş ama büyük adımlarla ilerlemeye devam ettim, yanlarından geçtiğim tozlanmış sandalyeler, fayanslar ve camlar bana göz kırparken bakışlarım istasyonlara açılan demir kapıdan ayrılmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Blackswan |Taekook|
Fanfiction❝Eğer acılarını taşıyamıyorsan, kelimelere fısılda.❞