26| Karanlık Gecene Yıldız Olurum

11K 1.3K 326
                                    

Tarih: 26.11.2018
Saat: 21.01

Rüzgarın hafif vuruşları kirpiklerimi okşuyor, yanaklarımı seviyor ve parmak uçlarıma itinayla soğuk ısırıklar bırakıyordu; lakin belimdeki sıkı kolların sahibi beni öyle derinden ısıtıyordu ki üşüdüğümü bile fark etmemiştim. Saatlerdir bu soğuk betonun üstünde sessizce oturuyorduk, benim çoktan dinmiş ağlamalarımdansa geriye sadece yanaklarımda kurumuş ıslaklıklar kalmıştı. Şikayetçi bir halim yoktu, daha çok sakinleşince onun kolları arasında olmanın verdiği mutluluğu hayal kırıklıklarımın üzerine örtüyor, bir nevi görmezden geliyordum. Nefesleri her enseme çarptığında tittiyor oluşumu rüzgara yoruyordum, çünkü Jeongguk'un benim için tehlikli sınırları geçeceğinin farkına varmak kendimi dizginleme isteğimi tetikliyordu.

Aramızda süren sessizliği sokak arasından geçen küçük kedilerin birkaç mırıltısı ve pati sesleri bozdu, fakat ikimizde ne soğuktan ne de kedilerin gürültücü kavgalarından şikayetçiydik. Sadece sarılıyorduk sarılmasına ama arada Jeongguk'un enseme burnunu değdirişinden kokumu soluduğunu biliyordum, zira bunu dün kazandığı şüpheleri doğrulamak için yaptığını da anlıyordum. O beni kollarıyla sarar, elleriyle parmaklarımı kenetler ve kokumu solurken sustum, derin bir sükunete bürünerek karşımdaki boş duvarı izledim ne yapacağımı düşünürken. Sungjae umrumda olmasa bile Youngjae'nin bu engel olayını önüme bu derece acı biçimde sunması glayörlerimi gözü kapalı yakmamı sağlamıştı; oysa ona haftalar önce söylemiştim engeli kaldırmayacağımı. Çünkü birini aylardır, diğeriniyse yıllardır tanıyan ben, engeli kaldırır kaldırmaz tekrar bana saygılarını sorguladığım hareketleri yapacaklarını biliyordum. Lakin olayın saçmalığı bile zihnimde sırıtırken ironiye gülmeden edemiyordum; ben ki, bana yaptıkları tüm dışlamalara, kavgalara ve yok sayılmalara katlanmış ama bana hakaret etmelerine katlanamamıştım.

Gece, kucaklayıcı bir anne gibi kollarını üzerimize iyice örttüğünde sırtımı göğsüne biraz daha dayadım; böyle yıkıcı bir anımda yanımda olması ve ellerimi sanki hiç bırakmayacakmış gibi tutuyor olması dudaklarıma masum bir tebessüm konduruyordu. Fakat kafam yerine geldikten sonra bir süredir aklıma sevgilisinin gelmesine engel olamıyordum; belki normal biri Jeongguk'tan uzaklaşır ve derhal orayı terk ederdi, ama ben bu kırık halimle bırakın uzaklaşmayı, teninden bile ayrılmak istemiyordum. Bu yüzden de içimde başlayan suçluluk gittikçe gün yüzüne çıkıyor, zaten yaralı olan kalbimin cansız vicdanını dürtüyordu.

Uzun süredir hiçbir hareket olmaksızın karşımdaki duvara bakan gözlerim sızladığında birbirine kavuşturdum kirpiklerimi, soğuk iyiden iyiye kendini belli etmeye başlamıştı ve bedenimin üşümesi bir yana Jeongguk'la olan bu halim vicdanımı sızlatıyordu. Daha fazla dayanamadım bu ağrıya, elerimi elleri arasından çektim yavaşça, o ne olduğunu bile anlamadan kolları arasından da sıyrılıp sokakta ilerlemeye başladığım sırada derin sesini duydum. "Şimdi gidecek misin Kuğu?" Ayaklarım kendiliğinden durduğunda gözlerimi yumdum, kalbimin bana hakaretler yağdırışına bile sessiz kalsam da Jeongguk'a sessiz kalmak çok zordu. "Kırık ruhunla nereye kadar gidebilirsin ki?" Neden susmuyordu, neden beni olduğumdan daha acı bir hale sokuyordu?

Kelimelerinin yüreğime batırdığı onca sancıdan habersiz sustu, beni kanayan bir kalple baş başa bıraktığı için ona kızmak istedim fakat buna zaten alışıktım. Rügzar sanki kavgamızı anlamış gibi şiddetle saldırdı, bense hâlâ o güzel gözlere arkam dönük bir şekilde duruyordum. Omuzlarıma binen yükler kamburumu çıkarmak ister gibi bastırdılar ruhumu, dayanamadım, bir adım attım ve sözcükleri bu sefer kıyametimi ilmek ilmek dokudu tenime. "Acı çekiyorsun, bunu o leylak kokundan bile anladım."

Tek bir cümle binlerce sanrı bıraktı zihnime, gözlerimin önündeki yıldızlar ışığını kaybetti teker teker lakin onların soluşu bile benim dağılışım kadar hızlı olmamıştı. Beni tanımıştı, kahretsin tabi ki tanımıştı; dünkü yüzü yaralı çirkin çocuğun kokusunu bugün saatlerce solumuş, o da yetmezmiş gibi kollarında sakinleştirmişti. "Neden kendini göstermiyorsun bilmiyorum," dedi sükûneti bıçak gibi yaran sesiyle, baştan ayağa titredim. "Ama bir sebebinin olduğunu biliyorum Kuğu, o yüzden bu sefer git." Kelimelerinin gölgelerinde sezdiğim hüznün tonunu duyumsadığım an düştü omuzlarım yenilgiyle ama durmadım ve arkama bakmadan o dar sokaktan çıkarak evime gittim yalpalayan adımlarla.

The Blackswan |Taekook|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin