Tarih: 25.11.2018
Saat: 20.59Y.Jae:
Yarın öğlen sinemaya gideceğiz.
On iki de alırım seni.
görüldüVante:
İstemiyorum.
Bensiz gidin.Y.Jae:
İsteyip istemediğini sormadım zaten.
Geleceksin ve Sungjae'yle aranı düzelteceksiniz.
Ben ikinizi de seviyorum Taehyung.
Ve bu yaptığınız beni sadece üzüyor.
görüldüVante:
Tamam.Y.Jae:
O zaman öğlen hazır ol.
Görüşürüz.
görüldü...
Ciğerlerime dolan katranların ağırlığı soluklarımı zehirledi usulca, ruhum sanki verdiğim cevaptan hoşnut değilmişçesine davransa da Youngjae'nin benim için uğraşmasından içten içe hoşlanmıştı. Aptaldım, gurursuz ve kendine güveni bile olmayan ucubenin tekiydim, ama yine de sevilmeye muhtaç yanım Youngjae'nin adını duydukça uysallaşıyor, delicesine yanında istiyordu onu. İplik düğümlerinden bir farkı olmayan düşüncelerden arınmaya çalışarak kapıyı kilitleyip apartmanın eski asansörüne bindim; her adımda biraz daha dibe batmak umrumda değil gibiydi, oysa içimde ölmemek için çırpınıp duran kırıntıların keskin çığlıkları ruhuma çizikler atıyor, fark etmeden yaşama tutunmaya çalışıyorlardı.
Apartmandan çıkarak kasımın soğuk rüzgarlarını tenimde ağırladım, ayaklarım bilindik yolları yavaş yavaş arşınlarken her adımda kendime hastalıklı olduğumu fısıldayıp duruyordum; çünkü içimdeki yaralı kalbim iki tarafa ayrılmış gibiydi, bir yanım delicesine sevinçli ve umutluyken diğer yanımsa böylesine aptal olduğum için beni sürekli azarlıyordu. Sakin ol, diye mırıldandım kendi kendime; oysa beynim çoktan pembe hayallerin arasına dalmış çeşit çeşit senaryolar üretip mutlu olmakla meşguldü. Gözlerimin önüne gelen bir hayalde, Youngjae ile Sungjae'nin kavgalarını kafamda kurguluyor, dostluğumuz yıllara dayanan Youngjae'de benim tarafımı tutarak onu yarı yolda bırakıyordu; dudaklarıma benden izinsiz minik bir gülümseme yer edindiğinde aniden vuran farkındalık zihnime zerk etti ve burnuma kalbimin çürümeye yüz tutmuş ölü yanının kokusu doldu. Ceplerim içinde buz tutan parmak uçlarım avuçlarımı yaktı, gözlerimi yavaş yavaş kırparak kendime gelmeye çalıştım lakin beynimde dönen senaryolar beni çileden çıkarır nitelikteydi; hangi ara, bana yapıldığında dağıldığım bir davranışı başka biri için ister olmuştum? Nefretim, kinim ve öfkem bu kadar mı köreltmişti kalbimi?
Kendi içimde verdiğim kavgaların ardında önümdeki küçük markete girmek yerine caddede ki büyük markete giden yola girdim, rüzgar her esişinde içimden bir miktar buhranı alarak gidiyor, beni kısa süreliğine rahatlatıyordu. Hiçbir şey düşünmemeye çalışıp aheste aheste caddeye çıkarak karşıdaki büyük markete girdim. Girer girmez vücudumu saran sıcak hava soğuktan donan burnumu sızlattığında kalbimin üzerindeki ağır baskı da gözlerimin yavaşça dolmasına sebep olmuştu. Ben bir aptaldım, salak ve kin bile güdemeyen beyinsizin tekiydim, lakin vicdanım işin içine girince sırtım iki büklüm oluyor, haksızlıklar ne olursa olsun yakamı bırakmıyordu; ancak ben bu kadar üzgünken Sungjae'nin onunla mutlu olmasını da istemiyordum.
Kalbimin üzerine çöken tonlarca düşüncenin arasında boğazıma bir yumru oturdu, ayaklarım sanki kaybolan dengeme uyum sağlayacaklarmış gibi birbirine takıldığında alt dudağım usulca titredi ve bakışlarım birden puslandı. Bu oyunu biliyordum, biraz sonra etraftaki onca insana rağmen kendimi tutamayıp ağlayacak ve onlarca sorgulayıcı, acıyan bakışları üzerime toplayacaktım. Çünkü bunu son zamanlarda daha çok yaşamaya başlamış, irademin zayıfladığına birinci elden şahit olmuştum. Olurdu ya bazen, acılar ağır gelir, güveniniz sevdiğiniz kişinin avuçlarında tuzla buz olur ve sıcacık atan kalbiniz o saniyeden sonra atmaz olurdu, işte ben tam o ince çizgide debelenip duruyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Blackswan |Taekook|
Fanfiction❝Eğer acılarını taşıyamıyorsan, kelimelere fısılda.❞