Geceden kalan soğukluk sabah da etkisini gösteriyordu. Havada yoğun bir sis vardı.
"Hızlan!" dedi Lilith sertçe. Isaac paltosuna gömüldü. "Hızlanmaya çalışıyorum!" dedi Isaac buna karşılık.
Birikmiş sulara basarak geçiyorlarken en sonunda kilisenin mezarlığına ulaştılar. Büyük bir aile mezarlığının taşına yaslandılar. "Pekâlâ, hazır mısın?" diye sordu Lilith Isaac'e dönerek. "Hayır." dedi Isaac düşünmeden. "Öldürebileceğimi sanmıyorum."
"Yaşamak istiyor musun?" Isaac bu sorunun cevabını bilmiyordu. "Ah, şey, b-" Lilith susturdu. "Tamam, cevabını biliyorum. Bilmiyorsun. Bak ne diyeceğim, onlardan kurtulmak mı istiyorsun? Dediklerimi yap. O arabayı çalmamız ve her şeyin başladığı noktaya dönmemiz gerek."
Isaac derin bir nefes aldı. "Peki, ama önce bir şey sormama izin ver."
"Tabi, sor bakalım."
"Thomas denen şu çocuk ve diğerleri vesaire," derin bir nefes daha aldı, "neden benden bu kadar çok nefret ediyorlar? Yani sen niye değil? Anlarsın aşk ile nefret ince bir çizgidir. En ufacık bir hatayla nefrete dönüşebilir. Yani..." Daha fazla konuşmaya değmeyeceğini düşündü ya da konuşmayı devam ettirmeye üşendi. Bu kesin değildi. Lilith gülümserken sakladığı bıçağı çıkardı. "Hadi, mezarlıkta kimse yok, Tiffany'nin telefonuna baktığımda Thomas'ın tam elli saniye sonra burada olması gerek."
Isaac, Lilith'in dakikliğine şaşırdı. "Araba demişke-"
"Thomas bir arabayla gelecek. Anlaşılan o da gideceğimiz yere gidecek oldu. Ama eğer önlersen, yetimhanede sadece Aaron ve Ellie kalıyor."
"Ell-" Lilith parmağını Isaac'in dudaklarına tıtarak sustururken yana döndü. Thomas, arabadan inmiş ve her zaman olduğu gibi -yani Isaac'in gördüğü üzere- resmi kıyafetler giymişti. Bu sefer kolunu değil, kravatını düzeltiyordu. Isaac ve Lilith'ten haberi yoktu, şimdilik.
"Tiffany?" diye seslendi Thomas, ancak ses yoktu. Boğazını temizleyerek arabasına yaslandı. Isaac her şeyin üstünden geçiyordu bu sırada:
Belirsiz bir nedenden ötürü -ki bir gün öğrenecekti- arkadaşlarının ölümüne neden olmuştu, kaza geçirdi -henüz bunun kesinliğini de bilmiyordu- komaya girdi ve ölü arkadaşlarını unuttu. Ancak garip bir şekilde ölmemişlerdi, hayır ölmüşlerdi. Onlar intikam almak isteyen masum ruhlardı. Delirdi, ilaçlar kullanmaya başladı. Her şey daha da kötüye giderken işin içine yaratıklar da girmişti -henüz bunları da bilmiyordu- Annesini ve ablasını öldürdüler, ardından da büyük ihtimal Ellie'yi. Ellie demişken, Lilith "Öldürdüğün kızı seviyorsun!" demişti ancak Isaac Ellie adında birisini öldürdüğünü bile bilmiyordu. Bir şeyler mi çağırmıştı? Ah, onları da bilmiyordu. Aslında düşündüğünde şunu fark etti ki, yaşadığı çoğu şeyin sebebini ve aslını bilmiyordu.
Yağmur tekrardan yağmaya başladığında saçlarından sular damlıyordu. Lilith ona dokundu. "Korkuyor musun?" diye fısıldadı. Isaac gülümsedi. "Ben her zaman korkuyordum zaten, bak, bu işi konuşmadan çözemez miyiz?" Lilith "Denemek ister misin?" diye sordu. Isaac hızlıca başını salladı. "Öyleyse kalk hadi, konuşmaya çalış. Unutma, Thomas, tacoyu, çilekli dondurmayı, yemek yemeği, basket oynamayı, uyumayı ve resim dersini seviyor. O senin en iyi arkadaşındı hâlâ da olabilir. Ama sana saldırmaya kalkarsa öldürmen gerekecek." Isaac kalkmaya hazırlanırken Lilith kolun yapıştı, "unutmadan söyleyeyim, o asla yalnız takılmaz."
***
Isaac, Lilith'in verdiği bıçağı kolunda saklarken mezar taşlarının arasından yavaşça süzüldü. Thomas onu görünce koca bir kahkaha patlattı. "Oo, hey, Tiffany sen mi getirdin?"
"Tiffany öldü." dedi Isaac. Thomas şaşırdı ve saçını geriye atarak üzerine yürüdü. "Ne dedin sen?!" Isaac biraz geriledi. "Dedim ki, Tiffany öldü. Tıpkı Lilith gibi, tıpkı sen gibi, tıpkı Aaron gibi. Bak, bu işi konuşa-" Thomas Isaac'in üstüne atlayarak ikisinin çamurlu zemine düşmesini sağladı. "Konuşmak mı? Konuşmak mı?! Ah, sevgili Isaac, ben, asla bir işi konuşarak halletmem, artık!"
Isaac boğazındaki baskıdan biraz kurtulduğunda "Hiçbir şey hatırlamıyorum!" dedi. Thomas kahkaha atarak yüzüne yaklaştı "Acaba neden? Beni öldürdün, kardeşimi öldürdün, sevdiğim kızı ve arkadaşlarımı öldürdün ama sen hâlâ yaşıyorsun!"
"Bu bir neden değil," diye tısladı Isaac, "bu senin beni öldürme isteğinin bir bahanesi."
Thomas elini gevşetti, deli gibi bakıyordu. Isaac konuşmaya devam etti. "Yakın arkadaşlardık, ayrıca, ayrıca o gün okulda, gitmemizi isteyen sendin. Sana hayır demiştim ama sen gitmek istedin, söylesene benden hep nefret ettin, değil mi?"
Thomas sanki bir daha hiç nefes alamayacakmış gibi nefes aldı. "Biliyor musun, haklısın. Senden hep nefret ettim." Kahkaha atarak boğazına bir daha sarıldığında sanki biliyormuş gibi bıçağı sakladığı koluna bastırıyordu. Gölgeler uzayıp incelirken kan damlaları çimlere düşüyordu. Sonsuza dek gülümseyecek gözsüz yüzler...
Isaac çırpınmaya başlarken Thomas yerden bir taş aldı ve kaldırdı.
Isaac pes etti, derin bir nefes vererek gözlerini kapattı, kendini o soğuk ölüme hazırladı.
![](https://img.wattpad.com/cover/173659257-288-k689947.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık'Ayna [askıda]
ParanormalKapının ardında konuşulanlara kulak kabarttı: "Olanlar onun için gerçekten travmatikti." "Hâlâ oradan nasıl kurtulduğunu bile bilmiyorum." "O katliamdan asla kurtulamadım, ben diğer herkes gibi orada öldüm." diye fısıldarken, camına yürüyüp açtı, y...