£11}İnsan Ne İçin Yaşar ?

3 1 0
                                    


Ve Onur'a gelirsek bize anlamaz gözlerle bakarken biz kendi işimizi halletmenin peşindeydik. Ama sonunda aklıma gelince Onur'a döndüm ,  Ama Onur bize öcü gibi bakarken gülmemi bastıramamıştım. Kahkalar atarken, Suran'ın bakışları Onur'a dönmüştü. O da şuan benim gibi gülmekten kendini alamıyordu. Onur ise öcü gibi bakışlarını degiştirmiş yerine bizi kınayan bakışlarını çıkarmıştı. Biz umursamayarak gülmeye devam ediyorduk. Hiç sıkıntımız yokmuş gibi..... Mutluymuş gibi......

()()()()()()()()()()()()()()

Bölüm 11

/İnsan Ne İçin Yaşar ?/

()()()()()()()()()()()()()()

Kalbini değiştirerek hayatını değiştirirsin. Max Lucado


İnsan ne için yaşar? Aşk.... Mutluluk..... Hayaller...... Hayır insan dostları için yaşar. İnsan ailesi için yaşar. Kendi için bile yaşamaz.

İnsan bir tohumdur. Daha yeni dikilmiş minicik bir tohum. Sular büyütürsünüz olur size büyük bir çınar. İşte benim Suyum onlardı. Ailem.... Dostum....
Onlar sayesinde hayattaydım. Onlara borcum hiç bitmezdi. " Ne düşünüyorsun Ahu ?"  Kapattıgım gözlerimi yavaşça açıp Suran'a kaldırmıştım. Suran'ı taburcu olup, Onur'un yardımıyla arabaya bindirmiştik. "Nereden anladın uyumadıgımı?" Sormaktan kendimi ele alamadım. "Hiç. Seni tanıyorum sadece" Yüzümde ister istemez bir gülümseme oluşunca bakışlarımı cama çevirmiştim.

Yagmur hafif atıştırırken, ister istemez aklıma dün akşam ki olay geliyordu. Yanına gidemezdim. Bunu ona yapamazdım. Bunu kendime yapamazdım. O benim için kendini tehlikeye atmıştı. Yüzsüzlük yapıp onun karşısına çıkamazdım.

Kendimi o kadar kaptırmıştım ki arabayı dolduran ses, yankılanırken sadece gözlerimin doldugunu hissettim.
Gözlerimi sıkıca kapattım. Bu hayatın gerçekten var olmasını istemiyordum.

Bir rüyadan uyanmak istiyordum....

"Telefonun bilinmeyen bir numara arıyor" Suran kendi kendi konuşurmuş gibi tekrar etmişti. " Bilinmeyen numara seni arıyor" Hiç bir şey duymuyordum. Arabanın gürültüsünü bile beynimin içindeki gürültü yok ederken, ben Suran'ı duymuyordum. Hala her şeyin hayal olması için içimden dua ederken,
Suran'ın telefonu açışı ve höpörlere alması bir olmuştu. Telefondaki ses gerçege, bu dünyaya dönmemi saglarken gözlerimi açıp Suran'ın elindeki telefonu aldım. Kulagıma getirdigim de tek duydugum" Bora seni istiyor" olmuştu. ....

(+)(+)(+)(+)(+)(+)#+#(+)(+)(+)(+)(+)(+)

İnsan bir umut için yaşardı. Umut yok olunca insan da yok olurdu. İşte her şey böyle bir günde dogmuştu. Umutsuz bir anne ve babanın umudu olmuştu. Küçük elleri, küçük dudakları ile başlayan bir umudun, ela gözlerinin tek bir damla yaş düşmesin diye ugraşmanın sonucuydu. Ahu Yıldırım...

Ama gelin ki her şey de bir hayır vardı. Güzeldi. Hem de çok güzel.. Ama sadece tek bir sorun vardı ortada... Hastalık....

Telefondaki ses "Alo" derken kendisini tutamamış oracıkta aglamaya başlamıştı. Kızı onun umuduydu. O umudunun mutlu olmasını istiyordu. Mutsuz olmasını kendiside kaldıramazdı.

O bunu ögrendiginde kaldıramamışken, kızı nasıl kaldıracaktı. Hayata küsecekti.
En önemli anılarını unutacaktı.

Telefonda ki ses tekrar "alo" derken ilk söyleyişinden daha acıydı söyleyiş şekli.

"Söylemeliyiz..." Bidaha söylemişti. "Söylemeliyiz..." ....

(+)(+)(+)(+)(+)(+)#+#(+)(+)(+)(+)(+)(+)

Hayat bir oyundu. Yakalanmaman gerekiyordu. Mutlu gibi görünmen lazımdı. Ama ben olamıyordum. Ben o cümleyi duyduktan sonra arabayı durdurtmuştum. Arabadan inip nerde olduguma bakmadan koşmaya başladım. Daha gidemem diyen ben , beni çagırmasıyla şuan gitmek istiyordum. Demek ki bir neden'e ihtiyacım vardı. Ve bana o nedeni veren Bora Tekellinin ta kendisiydi...

Koşmuştum ama bir yere varamamıştım. Yanımdan arabalar geçerken, kendimi yere bırakmıştım. Onur gelip beni arabaya götürmeseydi orada akşama kadar beklerdim.

Onur beni arabanın arka koltuguna oturturup, şöför koltuguna kendisi geçmişti.

"Hastanenin adresi?" Demişti kısa ve net. Ben de adresi verip oturdugum yerde hastaneye varışımızı bekliyordu.
Tabiki Hastaneye kadar kinde Suran sorularına maruz kalmıştım.

"Bora ya ne oldu? Vuruldu diyorlar dogru mu? Kim vurdu?  Neden vurdu?...." Suran sorularını aynı cümle içerisinde dile getirirken, ben sorularıyla kendimi yemek üzereydim.
"Tamam Suran, cevaplıyacagım ama tek tek sor." Tamam anlamında başını salladı.

Suran'nın ilk sorusu " Bora vuruldu mu?" olmuştu. Ben de  evet  anlamında başımı sallamıştım. İkincisi sorusu "neden?" Olmuştu. Ben de cevap olarak
"Benim yüzümden oldu" demiştim .
Bunu söylememle şaşırsada sonra korkmuş bana ve üzerime bakmaya başlamıştı.

"Sana bir şey oldu mu?" Bunu söylerken çok üzgündü. Kafamı "hayır anlamında sallarken, o da rahatladını belirten bir kaç ses çıkarmıştı. " Beni korumak için önüme atladı" Gözlerim dolmaya başlarken Suran'ın bakışları gözlerime çevirmişti. "Kim yaptı?" diye soruyu sorarken çok zorlanmıştı. Söylerken bir kaç kere yutkunmasından bu sonucu çıkarmıştım. " Eski sevgilim.." diye agzımdan birden çıkmıştı. Suran gözlerini pörtletirken, bende gözlerimden akan yaşı durdurmaya çalışıyordum.

"Eski sevgilin mi?"
Anlamamış gibi tekrarladı Suran.
"Eski sevgilin mi?"

Tek yapabildigim "evet" anlamında kafamı sallamak olmuştu. Başka yapabilicegim bir şey yoktu. Kelimeler agzıma yapışırken, tek bir kelime bile edemiyordum. "Bana anlatabilirsin"

"Bana anlatabilirsin" İşte Suran'ın tek bir cümlesiyle göz yaşlarına bogulan bir  ben düşünün. Aglamaların hiç durduramayan bir ben....

İşte bu sırada Suran kollarıyla sarmıştı beni. Benim bedenim sanki bu anı bekliyormuş gibi Suran'ın kollarının arasında ne kadar küçülebiliyorsam o kadar küçülmeye çalışıyordum. "Ahu aglamaya bak geldik bir şey ben her zaman yanındayım. Sen böyle yaparsan şimdi ben de aglıcam" Suran burnunu çekerken söyledikleri komigime gitmişti. Yüzümde bir gülücük ortaya çıkarken, Suran'ın kollarından çıkmıştım. Suran'ın elleri gözyaşlarımın aktıgı yerde gezinirken, narince siliyordu.

"Geldik" Onur daha yeni sesi çıkarken, Suran ellerini yüzümden çekip, bana bir gülücük sunmuştu. Onun gülücügüne karşı bende yüzümdeki gülücükle ona dönmüştüm. Ama tek farkı bu seferin ki sahte olmasıydı.

Onur aşagı indiginde biz daha arabadaydık. "İnelim" Suran'a baş sallayıp arabadan inmiştim. Hemen ardımdan Suran yanıma gelip koluma girerken, gözlerimi hastanenin üzerinden çekemiyordum. Şimdi hatırlıyordum tam anlamıyla. Bora'yı nasıl getirdigimizi, nasıl ameliyata alınışını, Nasıl agladımı, kendimi suçladıgımı, Esin'i, Hira'yı, Onu, kendimi... Her şey bir bir aklımdan geçerken nasıl bu kadar acılı bir duruma düşmüştüm. Aslında yeni degildi. Ama hiç bir zaman bu kadar da olmamıştı. Bana ne oluyordu?

"Ahu hadi içeriye girelim. Eger iyi hissetmiyorsan..." Suran'ın koluna daha da girerek onu susturmuştum. "İyiyim" Agzımda tek kelime çıkarken, yalan oldugunu biliyordum. İyi degildim. İyi olamıyordum.

Saklambaç (Oyun serisi 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin