Zihnim...

438 76 43
                                    

...

"Her şey sana anlattığım gibi gelişti işte Sadie."

"Gerçekten seni mi suçluyormuş!? Bu çocuk kafayı mı yedi?"

"Bütün erkekler öyle değil mi? Erkeklik gururlarına asla yediremezler yanılmayı."

"Ihh, bence genelleme yapmayalım"

"Aman tanrım Sadie. Noah mı yoksa. Nooldu hemen söyle."

"Oradan çıkmamın sebebi Noah'dı. Bana mesaj attı ve-"

"Bu kadar önemli olan Noah'dı yani"

"Susar mısın? Konu o değil şuan da. Sadece ne kadar akıllı olduğunu kanıtladı bana."

"Nasıl? "

"Bana bırak da onlar yalnız başlarına kalıp halletsinler dedi. Gerçi pek iyi olmadı ama benim için Noah'la konuşabilme fırsatı oluştu. "

"Eee şimdi aranız nasıl?"

"Bilmem iyi galiba. Yani normal ilerliyor. "

"Bari senin mutlu olabilmene sevindim Sadie. "

"Merak etme sen de çok mutlu olacaksın. Finn'i hemen affetme biraz burnu sürtsün ama eminim hatasını anlayıp, senden ö-"

Sadie'nin sözünü çalan telefonum kesti.

"Aman tanrım Sadie müneccim falan olabilir misin?" diyerek telefonu ona gösterdim.

Arayan Finn'di.

"Arka planına ikimizin fotoğrafını mı koydun? Bu çok güzel de bunun müneccimlikle ne alakası var?"

Bu kız kör müydü?

"Neyden bahse- Ah kapatmış. Finn arıyordu. Göstermek istedim ama hemen kapatmış."

Kesin yanlışlıkla aradı

"Geri dönmeyecek misin?"

"Sadie daha demin hemen affetme, sürünsün diyen sendin. "

"Ay doğru. Sakın arama kendi ararsa açarsın. "

"Gerçekten kafayı sıyırıyorsun kızım. Ayrıca onun aramasını istemiyorum da beklemiyorum da."

...

Saat 19.34

"Millie, telefona bakmayı bırak. Bi de aramasını beklemiyorum diyordun" dedi Sadie gözlerini diziden ayırmadan.

"Yalan söylediğimi anlamıştın."

Kısa bir süre sonra kapının çalınmasıyla şaşırmıştık. Sadie'ye oturup diziye devam etmesini söyledim. Zaten telefona bakmakdan izleyemediğim için de bir şey anlamıyordum.

Kapıyı açmadan önce kim olduğunu sorduğum da ses çıkmadı. Delikten baktığımda gelenin Finn olduğunu görünce kısa süreli bir şok yaşadım. Ama bu şokumu atlatamadan kapının ardından

"Millie! Orada olduğunu biliyorum. Lütfen, lütfen kapıyı açabilir misin?"

Sesini duyunca galiba bu sesi özlediğimin farkına vardım. Hayır, hayır. Millie. Varmadın.

Daha fazla bekleyebilir miydim bilmiyordum. Sadie'ye dediğim onun aramasını istemiyorum da beklemiyorum da cümlesini düşününce sonuçta aramıştı deyip hızla kapıyı açmamla arkası dönüp gitmek üzere olan bir Finn görünce sadece tepkisiz kalabildim.

Finn kapının sesiyle ani bir hareketle arkasına dönünce gözlerini benimkilere sabitledi. Onlara bakmak istemedim içinde kaybolmaktan korktum ve hemen gözlerimi gözünden çektim.

Gözüm elindeki papatyalara kaymıştı. Küçük bi tebessüm ettikten sonra bana doğru geldiğini fark ettim.

Önümde durduğunda yüzüne bakmamak için direnirken, yerdeki gözlerimle "ne istiyorun?" diye sitem ettim.

"Seni." demsiyle beni kendine çekip sarılmıştı.

Ona karşılık vermedim. Kulağıma "özür dilerim, gerçekten millie çok özür dilerim" diye fısıldadı. Nefesinin tenime deymesiyle tüylerimin dikleşmesi bir olmuştu.

Hala ona karşılık vermiyordum, veremiyordum. Onu bu kadar kolay affedemezdim.

Hala kollarını bana sımsıkı sararken arkadan sadie

"Millie, kim ge- ah tamam ben gidiyim en iyisi" Dedi ve gelmesiyle gitmesi bir olmuştu. Finn benden ayrıldı ve

"Millie, ben senden kopamıyorum ya da ters giden bir şeyler var içimde!" demesiyle şaşkınlığımı gizlemek zor olmuştu. Cevap vermemiştim.

"Nolur Millie, susma bir şeyler söyle, yeter ki sesini duyayım. Tamam belki bi anda durup dururken yanına gelince sana söylediklerime anlam veremedin. A-ama, ugh... ben çok aptalım. Üzgünüm."

Hala ifadesiz bir şekilde yere bakarken çeneme getirdiği eliyle kafamımı yüz hizasına getirdi ve

"Zihninin derinliklerinde beni affetmek istediğini biliyorum. Ama sen istemiyorsun. Çünkü artık bana güvenmiyorsun ya da en başından beri zaten güvenmiyordun. İç çeker. Anlıyorum, güzel kız. Sonra görüşürüz" dedi ve çok ağır hareketlerle ellerini çenemden ve çekmeye başladı.

Yüzündeki hayal kırıklığını gördüm. O elindeki papatyaları koymak için kapının kenarına eğilirken içimde bir ses, seçemedim ama... zihnim, evet zihnimin devreye girdiğini hissettim.

"Belki de senin de hataların vardır Millie, belki de şikayet etmemelisin. Bütün zayıflıkların ve başına bela bütün bu korkular seni boğmadan onları sen yok etmelisin"

Şuan da beynimin bana söylediklerinin acı gerçekler olduğunu anladım ama gerçekleri ezebilmek için büyük ve zor bir adım atmam gerekdiğini de. Beynim ve geçmişim tarafından ele geçirilmiştim. Zihnimdeki ses  düşüncelerimi ortaya çıkmaya başlamıştı. Onun sayesinde, Finn'in gözlerindeki parıltılarla başarmıştı.

Dünya'dan ümidi kesmiştim. İçimdeki korkularla yaşamaya başlamıştım. Ruhum yorgun ve bezmişdi düşman sayısından. Bu yüzden de kimsenin beni düzeltemeyeceğini düşünürken zihnimde bulunan ve dünyaya açılan kapıdaki aralıkdan Finn'i gördüm. O kapı bana çok uzakdı ama bu zamana kadar ona kadar yaklaşmaya devam ettiğimi fark ettim. Artık oradaydım. Beni dünyaya bağlayacak kişinin karşısında. Evet. Kolay olmadı. Ama... oldu. Artık ileriye adım atabilirdim, başlayabilirdim.

Bunların tam zamanında farkına varmıştım ve hızlı düşünmüştüm. Finn papatyaları sevdiğimi bile biliyordu. Ve ben farkına yeni varmıştım. Papatyaları koydu ve eğildiği yerden kafasını ve gövdesini kaldırıp dikleştirdiği anda onun vücudunu kendime çekip kollarımla sardığımda Finn'in afalladığını fark ettim. O an sadece sessizce "Millie?..." diyebilmişti.

"Finn benim hakkımda bilmediğin bir şey de artık zihnimin dediklerini yapmaya başladığım."

.
.
.
.
.
.

Uzun aralarla bölüm atmak beni üzse de yazmaya çalışıyorum. Ailem hafta içi akşamları telefonuma el koyuyo. Ama gece uykum yoksa yazmaya çalışıyorum.

Bölümü beğendiniz mi?
Oy ve o güzel yorumlarınızı bekliyorum. Diğer bölümde görüşmek üzere...

Severim sizi... 💜

Don't Blame Me / Fillie Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin