Merhaba! Aslında bu bölüm çok uzun ve bir çok olayı kapsayan bir bölüm olacaktı ama o kadar çok beklelettim , yayınlamadım ki artık nerede kesilirse kesilsin yayınlamaya karar verdim. Belki o kadar güzel olmadı ama yine de daha fazla beklememiş oldum.
Keyifli okumalar! ^-^~~
Soyunma odasında tişörtünü parmağının ucunda sallayıp fırlatan birinin o terli tişörtü yüzüme yapışınca gözlerimi kapatıp derin nefesler aldım ve sabır diledim. Daha sonra sakince parmaklarımın ucunda tişörtü tutup tebessüm ettim ve gözlerimi soyunma odasında dolaştırdım. Herbir varlık çıtını çıkarmadan, hareket dahi etmeden gözünü kırpmadan beni izliyordu. İki saattir dibimde dolaşan sinir bozucu sinek bile Chris'in hareketsiz başına konmuş ve gözlerini kocaman açmış beni izliyordu. Bu belki abartı olabilir.
"Kimin bu?" dedim kısık sesimle. Bu sessizlik güzeldi. Belki de uzatmalıydım.
Kimse ses çıkarmadı. Gülümsedim. Tehditvari bir gülümsemeydi ama gerçekten de o kadar takmamıştım.
Sonunda Nick kalçasıyla yanındaki arkadaşını dürterek suçluyu belli etti. Nick'in dürttüğü kişiye baktım; Mike.
"Mickey Mouse." dedim. Bunu tam o saniye uydurmuştum. Sırıttım.
"Gerçekten parfüm kullanmalısın." dedim ciddi bir şekilde, burnumu kırıştırdıktan hemen sonra. Daha sonra güldüm ve tişörtü ona fırlatıp işime geri döndüm.
Bir kaç kişi eski hallerine geri döndüler, daha sonra yavaş yavaş herkes giyinmeye devam etti.
Formayı üzerimde süzdüm. Bu formayı seviyordum. Mavi ve beyazdan oluşuyordu, karşı takımın ise sarı ile siyah. Formayı üzerime geçirdikten sonra sağ yanıma dönüp üzerini çekiştiren Chris'e hareketsiz ve ifadesiz bir yüz ifadesiyle bakmaya başladım. Sonunda başını kaldırıp soluna döndüğünde beni gördü ve hazırkıksız yakalanıp ürktü, gözleri genişledi. Geriye adımlayıp aniden yere düştü ve bende buna gülmemek için yanaklarımın içini ısırdım. Yanaklarımı ısırdığımın belli olduğuna emindim.
Chris homurdandı. "Sana şöyle bakma diyorum Bay Hayalet." dedi ve sonra ürkütücü bakışlar attı. Güldüğümde kahkaha attı. Tuhaf görünsek bile o an için bunu umursamadım.
***
Jane'in Ağzından
"Harikasın gerçekten Jane... Harikasın. Sana hiçbir şey demiyorum." Kelly kaşlarını çatıp göğsünde ellerini birleştirdi ve izleyicilerden birinden uzağa kaykılarak oturdu. Kızmakta haklıydı.
"Ya ama... Ben buraya koyduğuma adım kadar emindim. Buradaydı!" diye çığırdım. Ama sesimi zor duyduğundan emindim. Burada gerçekten çok, çok fazla insan vardı. Ki, insanlar daha maç başlamadan önce böyle ses çıkarılıyorlarsa maç başlayınca ne yapacaklarını tahmin dahi edemiyordum. Çantamı bir kez daha karıştırdım. Yoktu. Defterim, gözlüğüm, telefonum, cüzdanım, anahtarım... Hayır, yoktu.
"Sus Jane. Konuşma Jane." Ona şaşkınca baktım. Neden gülüyordu?
"Aslında burada gülmen gerekiyordu." dedi gülümsemesi yavaş yavaş kaybolurken.
"Neyse." gibi bir şey dedi daha kısık bir sesle. Kısa süre sonra tekrar ciddileşti. Ne kadar da değişkendi öyle. Taylor'a benzetmekten kendimi alamadım. O da hep neşeliydi ve onun her şeye tatlı tatlı gülen halini gördükçe ben de hep gülerdim. Gerçi Harry de öyleydi. Ama ben gülünce Harry bazen ciddileşiyor ve bakışlarını kaçırıyordu. Acaba saçma espiri yaptığını ve zorla güldüğümü sanıp utanıyor muydu? Çok gülmeyi mi sevmiyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Our Love Is Platonic [h.s]
Fanfiction"Ben tek bir kere doğdum. O da gözlerimizin ilk defa birleştiği zamandı. Ve tek bir kere öleceğim, o da gözlerimizin son defa ayrıldığı zaman olacak." - Seni seviyorum ifadesi, karşılığında ben de seni almadığı sürece daha anlamlıdır. (Hikayenin ka...