Sessizce oda arkadaşlarına bakıp suratını büzdü. Onlar rahat rahat uyuyordu ama o acı içinde düşünüyordu. 'Voldemort bu sene hayatını nasıl mahvedecekti?' Tek düşündüğü buydu.
Düşünceleri ise uykusunu kaçırmıştı. Bu hoşuna gitmiyordu. Hogwarts'taki 5. senesi başlayalı daha üç gün olmuştu. Ama o çirkin şey aklından çıkmıyordu.
Ama sarışın genç yatağından çıkmaya karar vereli bir kaç dakika olmuştu. Yavaş hareketlerle yorganı üstünden atıp ayağa kalktı.
Dışardaki profesörleri düşündü biraz. Yakalanırsa dert etmeyecekti. Yasak saatte daha önce de çok dolaşmıştı. Bir çok kez de yakalanmıştı. Ama yakalandığı kişi nedense hep James Potter oluyordu.
Dolabının içine bakarken aklından kırmızı gözleri biraz olsun uzaklaştırmayı düşünüyordu. Babasının sisli mavi gözlerini ve uzun saçlarını hatırlayınca yüzünde hüzünlü bir gülümseme oluştu.
Üstünde Slytherin baskısı olan kazağını üstüne geçirdi ve altına rahat bir şeyler giyip odadan dışarı çıktı. Kapıyı yavaşça kapatıp koridor boyunca yürümeye başladı.
Burası onu bazı zamanlar ürkütürdü. Sanki hep buralarda bir yılan gezermiş gibi hissederdi. Yerdeki taş döşemeye bakarak merdivenlere kadar geldi. Yukarı çıkıp ortak salonlarına ulaştı.
Kasvetli gözüküyordu. Ateş hala sönmemişti ve çatırdarken odayı aydınlatıyordu. Sarışın oğlan asasını çıkarıp ateşi söndürdü. Ateş sesini sevmezdi.
Voldemort babasını diri diri yaktıktan sonra ateşi sevebileceğini sanmıyordu. Ama sadece sanıyordu. Belki severdi. Kim bilirdi?
Taş duvara asasını vurup kapının açılmasını izledi. Gryffindor'lar şanslı diye düşündü. En güzel kapı onlarınkiydi. Gryffindor binası aklına gelince gözlerini kıstı.
O binada sevdiği bir kişi bile yoktu. Remus Lupin hariç. O adam fazlasıyla sarışın gence uyumluydu. Düşünce tarzı ve sakinliği her zaman sarışını etkiliyordu.
Lupin'in sevgilisi aklına gelince sırıtmasına engel olamadı. Kuzeniydi. Kaçıncı kuşaktan olduğu umrunda değildi kuzeniyle sevgiliydi.
Kasvetli zindan boyu yürürken sadece Merlin'e dua etti. Herhangi bir Potter'la karşılaşmamak için. Ama kendini görünmez de yapsa elbet bir Potter onu buluyordu.
Daha önceki seferlerde de olduğu gibi bahtsızdı. James Potter'la çarpıştı. Adam bu saatte kimin uyanık olduğunu görmek için aşağıya baktı.
Gri-mavi karışımı gözleri olan oğlanı görünce şaşırmamıştı.
"Yine mi dışarıda geziyorsun?" James sırıttı. Draco'nun omzuna eline koyup onu kendiyle yürümeye teşvik etti. Draco, James Potter ile yürürken geriliyordu.
Adamın sinirli hali ona hep Voldemort'u hatırlatıyordu. Ve o bu yürüyüşe onu unutmak için çıkmıştı. Ama yine aklına giriyordu. Hiçbir şekilde ondan kurtulamıyordu.
"Sorun ne Draco?" Adamın kendisine baktığını hissedebiliyordu. Draco güçsüz bir ses ile, "Hiçbir şey." diyebildi. Kendinde değil gibi duruyordu.
İçinde, kendisini kurtarması için yalvaran babasının çığlıklarını duyduğunu söylemeyecekti. Her gece bir kabus ile kalktığını söylemeyecekti. Hayır. Bunları Karanlık Sanatlara Karşı Savunma Profesörüne anlatmayacaktı.
Tek istediği bu acının gerçek bir insana dönüşüp onu öldürmesiydi. Ama istediği ne oluyordu ki? Hiçbiri olmuyordu. Sadece istek olarak kalıyorlardı, ve ruhunun kayalıklarına dalgalar olarak çarpıyorlardı.
Umutları tükenmişti. James oğlanla birlikte sessizce yürüdü. Ona anlatmayacağını biliyordu. Anlatabileceği tek kişi de ölmüştü. James bu hissi çok iyi anladı.
"Beni söyleyecek misiniz Profesör Potter?" James oğlana içtenlikle gülümsedi. "Başkasına yakalanmadığın sürece bir sırsın."
Genç adam dudaklarının üstüne hayali bir fermuar çekti ve öbür koridordan dönüp Draco'yu rahat bıraktı.
Draco Hogwarts'ın bahçesine doğru yürüyordu. Çimenlerin üzerine yatıp onların bir parçası olmak istiyordu. Ama bahçede bir başka Potter ile karşılaştı.
Harry James Potter arkasını dönüp Draco Lucius Malfoy ile göz göze geldi. İki renk Slytherin'i temsilen birleşti sanki. Draco, Harry'yi dert etmeyerek gidip yanına oturdu.
"Gecenin bir saati nasıl yakalanmadan geldin?" Bir sohbetin Voldemort'u unutmasına yardımcı olacağını düşündü.
"Yakalanmadığımı sana düşündüren ne?" Harry arsızca sırıtıp Draco'ya baktı. "Şu an yanımda oturuyor olman?"
"Baban beni gördü, ama bir şey demedi." Harry göz devirip önüne döndü. "Babama yakalanmayı bırakman lazım."
"Elimde değil, sanki dışarı çıktığımı hissediyor." Harry uzun zaman sonra Draco ile rahatça konuşmanın verdiği rahatlama ile gülümsüyordu. Draco ise yavaşça zihninin rahatlamasına seviniyordu.
"Neden dışardasın?" Kuzguni saçlı çocuk merakla sordu. Sarışın olan ise cevap veremedi. Buna cevap asla veremeyecekti. Bu soruyu biri ne zaman sorsa kelimeler boğazına batıyor gibiydi.
Kelimeler camdı, ağzını açmayınca batıyordu; açınca kanıyordu. Ne yapacağını şaşırmıştı artık.
"Bilmiyorum." diyebildi sadece acıyla. Harry üstelemedi. İki genç sessiz sedasız sabaha kadar oturdular. En son sarışın genç Kuzgunu saçlının omzunda uyuya kaldı.
Harry, Draco'yu izledi. Sadece merak ediyordu. Annesi ve babası yoktu çocuğun. Nasıl başa çıkıyordu onca şeyle? Hepsi bir merak olarak içinde kaldı o gün.
Sarışın oğlanın ruhunun dalgaları Harry'nın yıldızları altında kıyıya vuruyordu.
-
Beni özlediniz mi lan patatesler?
![](https://img.wattpad.com/cover/175025266-288-k470344.jpg)