4

1.7K 148 41
                                    

Lily Potter Hogwarts'a adımını attığı an içini dolduran sıcaklıkla gülümsemesini bastıramadı. Evine geri dönmenin verdiği o sıcak his asla gitmiyordu. Yavaşça yürüyordu. Şimdi Hogwarts sessizdi.

Fırtına öncesi sessizlik kadını rahatsız ediyordu. Savaş çıkacağını biliyordu. Ya da öyle tahmin ediyordu. Ama hepsinin oğluna yüklemesini istemiyordu. Voldemort'un onu kaçırıp o işareti verdiği gece asla aklından çıkmıyordu.

Ondan nefret ediyordu. Her bir zerresiyle. Sadece gücü ele geçirmek istiyordu. Eline geçirince elde tutmayı becerebilecek miydi ki? Pek sanmıyordu.

James'e geleceğini haber vermemişti. Tamamen sürpriz olacaktı. Bakanlık için çalışması gereken James iken bir anda rolleri değiştirmişlerdi. Nasıl olduğunu asla anlamıyordu.

Dumbledore'u mu görmeliydi yoksa James'i mi beklemeliydi karar veremiyordu. Ama kocasını beklemeyi tercih edeceğini biliyordu. Yine de düşünmek istemişti.

Öğrenciler koridorlara akın ederken Lily kapının önünde kaldı. İkinci sınıfların diğer derslerine gitmek için fazla uzun bir zamanları yok gibi duruyordu. Lily görüntüye gülerek sınıfa girdi. Damien içeride kalmıştı.

Annesini görünce üstüne atlayıp sıkı sıkı sarılmıştı. Babasına fırsat bile tanımamıştı. Genç kadını o kadar özlemişti ki hiç bırakmayacak gibi duruyordu.

"Dammy eğer karımı bırakırsan ben de sarılabilirim?" James umutsuzca konuştu. Ama Damien annesini bırakmadı. Sınıftan üçü birlikte çıktı. Damien Lily'ye yapışş bir biçimde çıkmıştı.

"Harry nerede?" İkili soruyla afalladı. Çünkü kimse Harry nerde bilmiyordu.

-

Kuzguni saçlı çocuk Yasak Ormanın önünde oturuyordu. Bir vampir arkadan gelip ısırsa umrunda olmazdı. Gölgelerin içine karışştı. Sabahtan beri kimseye görünmemiş, hiçbir derse girmemişti.

Yanında duran aile yadigarına baktı. Herhalde bu pelerin olmasa pek bir özgürlüğü olmayacaktı. O an tek istediği Hogwarts'ı yürüyüp arkasında bırakmaktı.

Ama ailesi buradaydı. Her ne kadar annesi burada olmasa da. Yine de burayı seviyordu. Gitmek istese de gidemezdi.

Sıkıntıyla iç çekip gözlerini kapattı. Tek gördüğü Voldemort'un korkunç smokin içindeki görüntüsüydü. "Galiba biri uyumamış." Harry irkilerek gözlerini açtı.

Draco Malfoy'un sisli gözlerine baktı. "Tecrüben var anlaşılan?" Draco sırıtarak Harry'nin yanına oturdu. "Hiç bilemezsin."

"O zaman bilmeme izin ver." Sarışın çocuk yeşil gözlüyle bakıştı. "Sana fazla merak iyi değil demiştim. Neden beni dinlemiyorsun?"

"Bir şey seni etkiliyor. Arkadaşın olarak bilmek istiyorum. Sadece bu." Draco, Harry'nin uykusuzluktan siyah halkalarla kaplanmış gözlerine baktı. Kendinin de pek bir farkı yoktu.

"Artık arkadaş olduğumuzu düşünmüyorum." Harry hayal kırıklığı ile kafasını önüne çevirdi. Arkalarındaki simsiyah ormandan garip sesler geliyordu. Ama ikisi de yerlerinden kıpırdamamıştı.

"Neden öyle düşünüyorsun peki?" Sarışın oğlan kafasını yukarı kaldırıp gözlerini kapattı. Mavi gözlerin kapanmasıyla Harry garip hissetti.

"Voldemort'dan tiksiniyorum." Kuzguni saçlı oğlan bütün bunların arkasında onun olduğunu anlamakta zorlanmadı. Tek bir kelime dahi etmeyip oturdu.

Draco Harry'ye baktı. "Annen ve Baban seni arıyor Harry. İkisi de çıldırmışa benziyordu." Kuzguni saçlı birkaç dakika anlamakta zorlandı. "Annem burada mı?"

"Annen neredeydi bilmiyorum, ama şu an Hogwarts'da. Gidip onları bulsan iyi olur, yoksa kafayı yiyecekler." Harry kafasını sallayıp ayağa kalktı. Arkasında gölgeler içinde bir Malfoy bıraktı.

-

Oğlan neredeyse bütün Hogwarts'ı üç kere gezmişti. Her yere bakmıştı. Kısaca canı çıkmıştı ama anne ve babasından iz yoktu. Kardeşini de bulamamıştı. En sonunda pes edip Gryffindor Ortak Salonuna yürümeye başladı.

Şişman Hanım'ın tablosunun önünde durdu. Birkaç saniye parolayı düşündü. Sonra sesli bir biçimde, "Ejderha Kanı." diyerekten tablonun açılmasını izledi.

İçeri girdiğinde şaşırmıştı. Anne ve Babası ortak salonda oturuyorlardı. Buraya iki kez gelmişti ama onları görmemişti. Nefesinin altından küfredip ailesine doğru yürümeye başladı.

James ve Lily, Harry'yi görünce rahatlamışlardı. Harry kırmızı koltuğa çöküp ailesiyle bakıştı. "Sabahtan beri neredeydin sen?" Çocuk sessiz kaldı.

"Dumbledore bana hiçbir derse girmediğini söyledi. Harry senin derdin ne?" James sinirli gözüküyordu. Oğlunu görmediğini hiç fark etmemişti.

Lily ayağa kalkıp oğlunun yanına oturdu. Kollarını ona doladı. "Saatlerce seni aradık Harry, neredeydin?" Kafasını annesinin omzuna yasladı. "Bahçede ,Yasak Ormanın önünde, oturuyordum. Sonra Draco geldi. O söyledi bana senin geldiğini."

Lily oğluma sıcak bir biçimde gülümsedi. İki zümrüt yeşili göz birbirini delip geçti. "Dammy nerede?" James yavaşça ayağa kalkıp tabloya doğru yürümeye başladı. Arkasını dönüp oğluna baktı. "Odasına gitti."

James Potter Gryffindor Ortak Salonundan çıktı.

Harry Potter ise düşünüyordu. Draco Malfoy neden böyleydi?

-

Draco yatağına kendini atıp gözlerini sıkıca yumdu. Uyumamak için kendini zorluyordu. Biraz daha dayanabileceğini düşünüyordu.

Gözlerini geri açıp odasına baktı. Pansy ve Blasie neredeydi hiçbir fikri yoktu. Kızın ondan bir şey sakladığını biliyordu. Gerçi o da kızdan çoğu şeyi saklıyordu.

Kafasını yastığa gömüp kendini boğmaya çalıştı. Ama sonra canının kıymetli olduğunu hatırladı. Kendini rahat bıraktığı iki saniyede de yataktan düşştü. Tam her şeyi boşvermişken odaya Pansy ve Blaise girmişti.

İkili oğlanın haline gülüp yataklarına oturdular. Draco ayağa kalkıp Pansy'nin kucağına yattı. Arkadaşları Draco'nun kafasını dağıtabilmişti. Ama hiçkimse Sarışın gencin gözlerini kapattığında önüne gelen yeşil gözleri unutturamamıştı.

You Can't See My PainHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin