3

2.1K 151 64
                                        

Öğrenciler öğlen yemeği için büyük salona doğru koşuştururken Draco sakince yürüyordu. Slytherin ve Gryffindor masalarının bu kadar uzak olmasına bir kez daha sevinerek Blaise ve Pansy'nin yanına oturdu.

"Söyle bakalım Platin Kafa neden o kadar uzun uyudun." Draco gece üçe kadar Harry ile uyanık oturduğunu düşününce bunun gayet normal olduğunu düşündü. Ama bunu onlara anlatsaydı herhalde bir ay kendisiyle dalga geçilecekti.

Sessizce oturmayı tercih etti. Bir süre sonra kollarını masanın üstünde birleştirip kafasını kollarının arasına gömdü. Neden sadece başka bir okula gitmiyordu?

Hogwarts'tan nefret ediyordu. Buraya ait değildi. Ya da sadece öyle düşünüyordu.

-

Remus Sirius'un kafasına vurdu. "Sirius!" Genç adam bir anda kocaman bir köpeğe dönüşüp havlamaya başladı. Remus göz devirip Sirius'un ondan istediğini yaptı. Eğilip köpeğin başını okşadı.

James herhalde odasındadır diye düşünerek hareket ediyordu. Ama yanındaki dev köpek işini zorlaştırıyordu. Koridorda başı boş gezen öğrenciler şaşırmıştı.

Remus kimseye aldanmadan zindanlara indi. James'in odasının önünde durdu. Sirius geri kendine dönüşştü. "Eee Aylak neyi bekliyoruz?" Sirius kapıyı açıp içeri daldı.

Odaya biraz bakındı. Sonra diğer taraftan saçları ıslak James geldi. Şaşırmışa benzemiyordu. İkiliyi gördüğüne sevinmişti hatta. "Siz napıyorsunuz burda?" Remus, Sirius'un heyecanlı haline güldü.

"Pati rahat duramıyordu ben de yürüyüşe çıkardım." Sirius buna şakacıktan sinirlenmiş gibi yaptı. "Profesörlük nasıl gidiyor?"

James yorgunca saçlarını karıştırdı. Bunu bir refleks haline getirmişti. Küçüklüğünden beri yapıyordu. "Yorucu, sıkıcı, ilgisiz. Çünkü Lily burada değil."

"Şu vıcık vıcık sevgili modundan hala çıkamamana üzülsem mi gülsem mi bilemiyorum Çatalak. Buraya geri dönecek niçin bu kadar sıkıntıya giriyorsun ki?"

"Etrafta tehlike olduğunun ve aklı başında olan herkesin farkında olduğu bir şey bu! O benim karım. Neden onun için endişelenmeyeyim?" Remus James'e hak verdi ve sevgilisini yalnız bıraktı. Sirius buna gerçekten kızmış gözüküyordu.

"Lily hep iyi bir cadıydı. Kendi başının çaresine bakabilir." İki Çapulcu arkadaşlarının kafasını rahatlatmak için saatlerce orada oturdu. Uzun bir sohbet, içinde her şeyi bulundurabiliyordu.

-

Damien bugünkü son dersinden de çıkarken koridora yatıp uyuyacakmış gibiydi. Sadece uyumak istiyordu. Neden ders görüyordu ki? Uyku daha önemliydi. Tıpkı onun için yemeğin de daha önemli olduğu gibi.

Derslerinin bitmesine sevinen bir dolu öğrencinin olduğu koridorda kimseye çarpmadan yürümek imkansızdı. Damien her iki adımında bir kişiye çarpıyordu.

Beyninin sarsıldığına yemin edebilirdi. Duvar köşesine çekildi ve kalabalığın gitmesini izledi. Böylece daha rahat ortak salonuna ulaşabilirdi. Ama hiç beklediği gibi olmadı. Çünkü Profesör McGonagall ile çarpışştı. Damien sessizce söverek kadına baktı.

"Mr Potter, yürürken daha dikkatli olmalısınız." Damien sessizce mırıldandı. "Evet, olurum." Hızla oradan uzaklaştı. O kadına bir türlü ısınamıyordu. Slytherin binasıyla bile derin bağlara sahip olduğu arkadaşları vardı. Ama bu kadın, bilmediği bir şekilde garip geliyordu.

Yerdeki taşların çizgisine basmamaya çalışarak yürüyordu. Değişen merdivenlere geldi. Ama yanlış yöne gittiğinin farkında bile değildi. Alt katlara gidiyordu.

Yanlış yönde olduğunu fark ettiğinde babasının kapısının önüne gelmişti bile. İçerden gelen kahkaha seslerini duyabiliyordu.

Kapıyı tıklatıp bekledi. Remus kapıyı çocuğa açtığında Damien'ın burda olmasını hiç beklemiyordu. "Dammy?" Küçük oğlan lafasını kaldırıp Vaftiz Babasına baktı. "Remus?"

Sirius aradaki garip çekimle kahkahasını zor bastırıyordu. "Siz... ne zaman geldiniz ki?" Remus odanın içine girmesi için oğlana yol verirken konuştu. "Bir kaç saat olmuştur."

Damien Vaftiz Babasını görmenin verdiği mutlulukla üçlüye katıldı.

-

Kuzguni saçlı oğlan Hogwarts'ı uzaktan izlemenin verdiği mutlulukla gülümsedi. Aslında Quidditch Sahasında olmaması gerekirdi. Ama umursamamıştı. Gökyüzündeyken özgür hissediyordu.

Başka bir tabirle. Yıldızlar gibi. Kendini o kadar kaptırmıştı ki yanında yükselen sarışını fark etmemişti. Kafasını ona çevirdiğinde oğlanın yüzünde bir sırıtma olduğunu gördü.

"Korkuttum mu seni?" Harry göz devirip önüne döndü. "Anca rüyanda Draco." Sarışın genç hala sırıtıyordu. Bu halleri Kuzguni saçlıyı biraz gıcık etmişti. "Neden burdasın?"

"Yine kendini havalı sandığını gördüm ve egonu aşağı indirmek için yukarı çıkmaya karar verdim." Harry yavaş yavaş fark ediyordu. Eski Draco'yu özlemişti. Birlikte vakit geçirmeyi de. Ama oğlan ondan uzaklaşmaya karar vermişti.Sessizce ve acı verecek bir biçimde.

"Ee bu sene hangi Voldemort'u yeniyorsun?" Kuzguni saçlı Sarışının Voldemort demesiyle şok olmuş gibi duruyordu. Ama Draco bundan bir gram rahatsız olmamıştı ve masumca yüzüne bakıyordu.

"Niye öyle bakıyorsun Potty? Yoksa şaşırdın mı?" Harry süpürgesini nazik hareketlerle Draco'ya bakacak şekilde çevirdi. "Sen ona... Voldemort mu dedin?"

"Öyle mi demişim? Hiç fark etmedim." Draco Voldemort ile ilgili olan nefretini dışarı yansıtmamak için ne kadar uğraşsa da boşaydı. Engel olamıyordu. "Sadece o canavarın ölmesini istiyorum."

Harry yorgun çocuğa baktı. Sanki, bir şey onu yıpratıyordu. Ama ne olduğunu bilmiyordu. Belki zamanla öğrenirdi. "Neden anlatmıyorsun? Yani ondan neden nefret ettiğini?" Draco gözlerinde yaşlarla Harry'ye baktı.

"Fazla merak ölümdür Harry." diye fısıldayıp oğlanı gökyüzünde yalnız bıraktı. Ne kadar anlatmak istese de bunlar kelimeye dönüşmüyordu. İçinde kalıp onu parçalıyordu.

Yıldız yavaşça acının dalgaların baktı. O yanındayken acıyı hissediyordu. Daha önce hiç hissetmediği gibi hissediyordu.

Onu acısından arındırmaya söz vererek Hogwarts'a döndü. Bilmediği çok şey olduğuna emin olarak havada asılı kaldı.

You Can't See My PainHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin