Bir sonbahar günüydü. Alek annesi ve kız kardeşi Nina ile birlikte mütevazi küçük evlerinin önündeki koskoca çayırdaydı. İki çocukta annesinin dizine başını koyarak anlattığı heyecan verici masalı dinliyordu. Alek , masalı dinlerken bir yandan da annesinin suratını inceliyordu.Uzun siyah saçları örülüydü ve sol taraftan aşağı sarkıyordu, porselen gibi bembeyaz teni , kıpkırmızı yanakları ile uyum içindeydi. Uzak diyarlardaki okyanuslardan farkı olmayan masmavi gözleri aşkla okşuyordu başını.Böyle güzel bir kadını bir adam neden,nasıl terk eder?, diye geçirdi içinden Alek.
Alek, kendini bildiği günden beri asla babasıyla tanışmamıştı.Annesine sorduğu her zaman ya konu annesi tarafından değiştiriliyordu yada sorusu hep cevapsız kalıyordu.
Annesi masalı bitirmişti.Dizinde uyuya kalan Nina'yı yavaşça kucağına aldı ve küçük eve geri döndü. Nina'yı yatağa yatırdıktan sonra elinde iki bardak sıcak sütle dışarı çıktı.Elindeki bardaklardan birini Alek'e uzattı. Diğerini de kendisi aldı. Alek annesini çok seviyordu.Çünkü hayattaki tek dayanağı oydu. Elindeki sütü bitirdiğini gören annesi,kendi sütünü de Alek'e verdi.
Ne çok seviyordu annesi çocuklarını.Çünkü onunda hayattaki tek dayanağı çocuklarıydı.Böyle bir hayatı olduğu için kendini çok şanslı hissediyordu. İki öpülesi çocuğu vardı. Rusya'da, ana memleketinde herkesten uzakta , küçük bir çiftlikte yaşıyordu.
Aslında iki çocuğu olan bir kadına göre bayağı gençti. Alek'i ilk kucağına aldığında 20 yaşında, mutlu bir aile kurma hayali olan genç bir kızdı. Sonra Nina geldi. 22 yaşında. O zaman en büyük hayali, hayattaki gerçekler yüzünden yerle bir olmuştu.Sevgilisi, hayallerinin adamı onu iki küçük çocukla yüzüstü bırakmıştı.Ama asla bu durumdan şikayetçi olmamıştı.Çocuklarına diledikleri hayatı, geleceği verecekti. Çok çalışacaktı, ama yapacaktı.
Dışarıda hava soğumuştu.Rüzgar daha sert esmeye başlamıştı.
Alek; ikinci bardağını da bitirmiş ,annesinin koynuna sokulmuştu. Annesine daha sıkı sarılmıştı.
"Anne..." diye başladı cümlesine.
Annesi derin bir nefes aldı. Çünkü malum soru yine geliyordu. Bu sefer ne diyecekti oğluna?
"...seni çok seviyorum."
Küçük oğlunun ağzından dökülen bu sevgi sözcükleri annesini şaşırtmıştı.Çünkü Alek pek utangaç bir çocuktu.
Annesi Alek'e daha da sıkı sarılmıştı.
"Bende seni seviyorum Alek , hemde çok."
"Ne kadar çok?" diye sordu Alek.
Annesi Alek'in minik işaret işaret parmağından tutarak gökyüzünü gösterdi.
Ay, daha yeni yeni kendini gösteriyordu.
"Şu kocaman gezegenlerin olduğu , yıldızlarla kaplı , ucu bucağı olmayan galaksi kadar seviyorum seni." dedi annesi.
Alek, annesinin bu benzetmesine kıkırdadı.
Annesi daha sıkı sarıldı Alek'e.
Sanki, son görüşü olduğunu biliyormuş gibi.
***
Tahta kapı yumruklanırcasına çalıyordu. Alek, Nina ile birlikte yatakta uyuyordu. Alek sızlana sızlana yataktan kalkıyordu. O sırada annesi bir hışımla odaya girdi. Çok endişeli ve korkmuş görünüyordu. Ağladı ağlayacaktı. Boynundaki kolyeyi çıkarıp Alek'in boynuna geçirdi.Zaman yoktu . Dizlerinin üzerine çöktü ve oğluyla aynı boya geldi." Seni çok seviyorum oğlum. Unutma sakın.Bak şimdi, kız kardeşini de alarak buradan uzaklaşıyorsun. Asla ama asla geri dönmeyin."