güneş değildi beni böylesine yakan, ruhuma değen gülüşleri vardı.

90 12 101
                                    

Şarkı; Duman - Yürek

------

Güneş gözlerime doğru ışıldarken ellerim kumlarla oynuyor, etrafa saçıyordum. Sıcacık bir gündü. Rüzgâr arada hafifçe esiyor, kumların havalanmasını sağlıyordu.

Güneş bedenime tatlı bir yanık vermeyi geçmiş, tutuşturuyordu sanki. Şortumun açık bıraktığı beyaz bacaklarım yanıyor, rüzgar estikçe tuhaf bir hissi beraberinde getiriyordu.

"Neden ölü gibi yatıyorsun?"

Tanıdık sesle gözümü güneş ışığının el verdiği kadar araladım ve bir süre bakıştık. "Öyle mi yapıyorum?" diye sordum doğrulurken. Kafasını salladı. Elinde tuttuğu hafif büyük bir poşet vardı. Günlerdir güneşte olmasına karşın renk kazanan teni gözler önündeydi, saçları alnına doğru düşüyor, kırmızıdan hallice -ısırmasından dolayı şişmiş- dudakları oynuyordu. Bir şeyler söylemesine rağmen odaklanamadım: Güzel görüntüsü aklımı o kadar meşgul ediyor ve beni o kadar kıskançlıkla dolduruyordu ki mıznızlanarak ağlamak istiyordum.

"Hey," dedi yanıma otururken. "Sana diyorum." İrkilerek kendime geldim, aşık bakışlarım onun üstünde dolanırken çok memnun olmuşa benziyordu. "Acıktın mı?"

"Hayır," diye mırıldandım ona yaklaşırken. "Ama seni özledim, nerelerdeydin?" Elleri belimi buldu, sessizdi. Hüzünlü değildi, gözleri yüzümde oyalanıyor, dudaklarıma bakıyor, sonra başka yere odaklanıyordu. Parmakları belimde ufak daireler çizerken onu inceliyordum. Sanki günler önce onu her zerresiyle tadan ben değilmişim gibi, arsızlıkla inceliyordum.

İri bir bedeni yoktu, fakat çelimsiz de değildi; benim bedenimi koruması altına alabilecek kadar iyi bir bedeni vardı. Omuzlarında birkaç tane ben vardı, ikisi arada mesafe olacak şekilde yan yana, diğer üçü dağınıktı. Bir tane de ensesinde vardı hepsinden bağımsız olarak bir tane de kulağının altında. Omuzları oraya kafamı koyup, evim belleyebileceğim kadar genişti. Elleri kemikli ve sesi hafif kalındı. Bel gamzeleri güneş tenine vurdukça gölgelenerek kendini belli ediyordu. Bütün bu ayrıntılar sadece delirmem için aklımda dolanıyor gibiydi.

"Bize bir şeyler almaya gittim güzelim," dedi elleri bir anda saçlarımı bulurken. Gözlerim anında kapanmış, dokunuşuna daha da yaklaşmıştım. Etraftan kahkahalar yükseliyor, bağırışlar duyuluyordu. Sahil alabildiğine doluydu; voleybol oynayan grup bir konuda anlaşamamış olacak ki bağrışıp duruyordu. Ben ise hepsine ters gibi olduğum yerde sakince duruyor, onun dokunuşuna kedi gibi daha da yaklaşıyordum.

"Bir tanıdıkla karşılaştım, biraz konuştuk; o yüzden geciktim biraz."

Mırıldanışından sonra bedenimi önüne doğru çekmiş, sırtımı göğsüne yaslamıştı. Dudakları omzuma değiyordu, nefesi çok fazla yakındı. Sıcaklığı her yerdeydi. Güneş tam tepede parlıyordu ve ben yanıyordum fakat bunun güneşle yakından uzaktan alakası yoktu.

Elleri sanki yuvadaymış gibi bir tavırla -evet ellerinin hissiyatı vardı ve bunu sezmek kolaydı- bedenimi sahipleniyor, kavrıyordu. Gövdemi güvenle ona yasladım, düşünmedim; varlığı yeterince güven vericiydi. Sessizce bir süre oturduk. Ona karşılaştığı tanıdığın kim olduğunu o an sormadım; zihnimde bin kez aynı soruyu farklı şekillerde tekrarlamış olsam bile, bir kere bile ağzımı açıp tek kelime etmedim.

"Denize girelim mi?" diye sormasıyla olduğum yerde irkildim. Buna karşılık olarak ekleri göbeğime gitti, parmakları tenimde daireler çiziyordu. Kafa salladım, hicbir şey söyleyesim yoktu.

Yavaşça olduğumuz yerden kalktık, sarsak adımlarımız arada hırçınlaşan denize doğruydu. Derin bir nefes aldım, omuzları neden bu kadar güzel olmak zorundaydı?

his smile +yoonmin+Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin