"her şeyi"
nasıl her şeyi bilebilirdi ki, ya da her şeyden kastı neydi.
"ne kadarını biliyorsun."
gözleri gözlerime kenetelenmiş sadece bakmakla yetiniyordu, daha fazlasını yapmamıştı. bir süre daha bakmaya devam ettikten sonra gözlerinin dolmaya başladığını farketmiştim. tam ne oldu demek için ağzımı açtığımda konuşmama izin vermeden yanımdan uzaklaşmıştı.
zil çaldığında ben de sınıfa gitmek için ayaklanmıştım. çantamı hızla toplayıp sınıfa gittim. sırama geçtiğimde çantamı yanımdaki boş yere koymuştum. aklıma eski okulumdaki olay geldiğinde gülümsemiştim. cidden orda kalmak için her şeyimi verirdim ama her şeyimi versem bile oranın masrafını karşılayamazdım.
kafamı sırama gömüp kapının açılma sesini ve herkesin ayağa kalkmasını bekledim, kapı açılmıştı ama gelen hoca deildi ya da gelenler mi demeliydim.
Jungkook beni fark ettiğinde yanıma gelmiş, kardeşinin yaptığı gibi çantamı bana uzatmıştı. çantamı alı yerleşmesini bekledim. yerleştiğine emin olduktan sonra sorumu tekrar yöneltmiştim.
"ne kadarını"
gözleri tekrar gözlerimi bulduğunda bu sefer tek yaptığı bakmak deildi, soruma cevap vermişti.
"senin bildiğinden daha fazlasını biliyorum Esma, merak etme sana bildiklerimi söylicem ama önce şu ders bitsin.
dediği anda sınıfa hoca girmişti zaten, bu halde ders dinleyemezdim ama dinlemek zorundaydım, birkaç dakikada kendime gelmiş derse odaklanmıştım.
arada bi jungkooka bakıyordum ama o da benim gibi derse odaklanmıştı.
tekrar sağıma döndüğümde bu sefer bana baktığını fark ettim, acıyor muydu bana üzülüyo muydu yoksa hiç biri deil miydi. gözlerindeki bakışların anlamını çözmeye çalışıyordum ama olmuyordu.
arkamdan birinin dokunmasıyla arkama dönmüştü bu taehyungtu.
"yeter artık bakıştığınız ya burda sap olanlar da var."
"yanlış anlad-
sözüm yarım kalmıştı çünkü yan sıramızdaki kız bizi uyarmıştı.
susu önüme döndüm ama jungkook hala bana bakıyordu. zaten hemen sonrada zil çalmıştı.
çantamı toplayıp jungkooka döndüm, "hadi sen de topla çantanı"
"nereye gidiyoruz"
"bir gün okulu assak bir şey olmaz, o yüzden çantanı topla ve benimle gel her şeyi anlatmalısın."
kararsız gibiydi ama arkadan taehyungun onaylamasıyla o da çantasını toplamıştı.
***
evime geldiğimizde kapıyı açıp onu da içeri davet ettim. içeri girerken etrafı inceliyordu. muhtemelen eski evimden sonra burda nasıl yaşadığımı merak ediyordu.
mutfağa geçip iki tane meyve suyu koyduktan sonra karşısındaki koltuğa oturdum ve elimdekilerden birini ona uzattım.
elimdekini alıp bir anda kafasına dikince önce şaşırsam da sonra şaşırmamış gibi yaptım, zaten yeterince gergin gözüküyordu.
"lütfen sözümü kesme olur mu, bildiğim her şeyi anlatıcam"
başımı aşağı yukarı salladığımda çoktan anlatmaya başlamıştım. bizim evin yanına taşındıkları günden başlamıştı önce devamıysa zaten kendiliğinden gelmişti.
bütün bildiklerini anlattığında dolan gözlerimin aksine gülüyordum, komik gelmişti, sonuçta her insanın holywood filmi gibi hayatı olmazdı değil mi.
kendi kendime gülerken düşünmeden edememiştim, acaba benim hayatımı liseli bir kız canı sıkılınca oturup yazmış olabilir miydi, hayatımda bu kadar garip bir kurgu görmemiştim açıkcası, daha doğrusu bir kurgu için normal bi hayatım vardı ama gerçek içinse fazla masalımsı.
gerçek annem babam yok, yani ben daha yeni doğmuşken yetimhaneye bırakılmışım, kayıtlardaysa ailemin öldüğü yazılı. ben üç yaşındayken koreli bir aile -türkiyede yaşayan- beni evlatlık ediniyorlar ki bu ailenin biri benden bir yaş büyük diğeriyse benimle aynı yaşta iki çocuğu var. bu aile size de bir yerden tanıdık gelmedi mi, mesela tam karşımda oturan kişi tam anlattığım niteliklerde bir ailenin çocuğu.
ben yedi yaşındayken beni babamın yakın bir arkadaşı buluyor ve kendi yanına alıyor bu kişi de babam sandığım adam.
beni neden terkettiğine gelirsek hiç bir şekilde bilmiyoruz, zaten bilsek de bir şey değişmez, sonuçta ölmüş bir adam beni tekrar evlatlık edinemez öyle değil mi.
duyduklarımı baştan sona düşündüğümde koca bir kahkaha bırakmıştım salonun ortasına, şaka mıydı bu duyduklarım, şakaysa eğer gerçekten komık olabilirdi.
gülmem son bulduğunda bu sefer hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım. öyle ağlıyordum ki gözlerim yerinden çıkacakmış gibi hissetmeye başlamıştım.
sarılıyordu bana sıkı sıkı ama hala ağlıyordum.
yüzümü ellerinin arasına alıp sakinleşmem için bişeyler söylüyordu ama onun söylediği her kelime canımı daha çok yakmaya başlamıştı.
biraz olsun kendime geldiğimde yanımda kimsenin olmadığını fark ettim, gitmiş miydi.
kalkıp su almak için mutfağa gittiğimde jungkookun da masada oturduğunu fark ettim. o da benim geldiğimi fark ettiğinde gözleri saniyelik gözlerimi bulmuştu. anında kafasını çevirdiğinde anlamıştım. o da ağlıyordu.
dalga geçercesine sormuştum "ya sana noldu yoksa senin hayatın da mı yalan çıktı kkk"
gülümsediğimde bana bakmıştı.
"bu durumda nasıl gülebiliyorsun, senin yerinde olsam sanırım günlerce ağlardım."
"sen öyle yaardın ama ben oşuan yanımda olmayan insanlar için günlerimi harcamam, sonuçta bugün öğrendiklerim dünümü ya da yarınımı değiştirmeyecek. dün okula gittim, çıkışta iş yerine, eve gelince ders çalıştım, üç saat uyuduktan sonra tekrar okula gittim ve yarın da aynısını yapıcam."
şaşkınca beni dinlerken mırıldanmıştı."haklısın, dünün ve yarının aynı olacak."
***BÖLÜM SONU***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ LİMON ÇEKİRDEĞİ
FanfictionMasum ve bir o kadar şanssız olan kızımız, kıza aşık olduğu için hayatını ondan daha iyi bilip ona yardım etmek isteyen genç ve kızın dünyanın en yakışıklı kişisi olarak nitelendirdiği bir diğer genç peki sonuç ne olacak??? -mavi limon çekirdeği çok...