yağmurdan koşarak kaçarken ordaki bir kafe benim imdadıma yetişmişti. boş bi masaya ilerlerken bugün şanslı günümde olduğumu düşünmeye başlamıştım ki kaygan zemin bu düşüncemi benden ışık hızında götürdü." Aishh... cidden" bi yandan kendi kendime isyan ederken diğer yandan çantamdan dökülen birkaç kalemi toplamaya çalışıyordum. görüş açıma giren elle kafamı kaldırıp elin sahibine baktım ama bakmaz olsaydım bir hafta öncesine kadar okuduğum okulun en popüler çocuğu tam karşımda duruyordu ve şu düştüğüm hale bi bak kesinlikle şanslı günümde falan değilim. "iyi misin?" tanrım nasıl bi günah işlemiş olabilirim ki bunları yaşıyorum diyerek belkide milyonuncu kez içimden isyan ettikten sonra ona ancak cevap verebilmiştim tabi bu bir cevap sayılırsa. başımı hafifçe aşağı yukarı salladıktan sonra elinden kalemlerimi aldım baş selamı verdikten sonra sonunda bi masaya ölmeden oturabilmiştim ne mutlu bana.
garsondan karamelli bi latte getirmesini istedikten sonra çantamdan defterimi ve kalemlerimi çıkarıp düşünmeye başladım, acaba kitabıma nasıl başlamalıydım. Aslında kurgum hazırdı ama mükemmel bi kurguyu berbat bi girişle heder etme gibi bi planım yoktu bu yüzden odaklanmalıydım. bi süre sonra lattem gelmişti ve ben de nasıl başlayacağımı bulmuştum.
neredeyse bir saate yakındır kafamı hiç kaldırmadan yazmaya çalıştığım kitaba ara vermeye karar vermiştim. deftere yazmak hiç akıl karı değildi sanırım bu yazdıklarımı leptopuma geçirmeli ve oradan devam etmeliydim. gözüm dışarı kaymıştı, hava mükemmel bi ilk bahar akşamında olması gerektiği gibiydi, her şey gayet normal ve olağandı. kafamı tekrar içeri çevirdiğimde seung ho' yu gördüm aslında sanırım biraz fazla utanmıştım gereksiz fazla, sonuçta her insan düşebilir ve eminim onun yerinde ben olsam ben de düşen kişiye yardım ederdim ve rezil olduğunu düşünmezdim. muhtemelen o da öyle düşünmemiştir tabi yanındaki kızlar hakkında aynı şeyi söyleyebileceğimi hiç sanmıyorum.
kafeden çıktığım anda havadaki hafif rüzgar omzuma kadar olan kısa saçlarımı dağıtmaya çalışıyor ama beceremiyor gibiydi. Kendi düşünceme tebessüm ederek karşı durağa geçtim, otobüsün gelmesine on dakikadan fazla vardı, canım sıkılmaya başladığında yine aynı şeyi yapmıştım, klasik işte her insan durakta otobüs beklerken ne yapıyorsa aynısını, kulaklıklarımı takıp suzy' nin sevdiğim şarkılarından birini açtım, cidden mükemmel bi sese sahip ve bu her dinlediğim şarkısında ona daha da hayran olmama neden oluyordu.
***
anahtarlarımı çantama geri attıktan sonra botlarımı ışık hızında çıkarıp hırkamı da astıktan sonra rahatlamak için duş almaya karar vermiştim tabi bi sonraki hedefim yıllık plan hazırlamak olacaktı, lisede son senesi olan bi kız için iyi bi plan hazırlamalıydım hemde.
kıyafetlerimi giyip saçlarımı kurutmadan masanın başına geçecektim ki guruldayan karnım bana engel olmuş masa yerine tezgahın başına geçmiştim. saate baktığımda babamın gelmesine de az bi zaman kaldığını farkettim ve aperatif bir şeyler hazırlayıp masaya koydum. ne kadar koreye çokça alışmış olsamda türk yemeklerinden asla vazgeçmem, tabi babamın da vazgeçebileceğini hiç sanmıyorum.
babamı beklerken instagramda gezinmeye karar vermiştim, ama telefonumun yukarıda kaldığını fark ettiğimde bu fikrimden vazgeçip televizyonu açacakken babamın kapıyı açma sesini duyup bu fikrimden de vazgeçip babamın yanına gittim. "hoş geldin baba" evde türkçe konuşuyordum babam bunu istemiryodu korecemi daha da ilerletmemi istiyordu ama zaten üç yıldır koredeydik ve bence korecem gayet iyiydi. sadece babamı birazcık sinirlendirmek hoşuma gidiyordu o kadar. "hoş buldum kızım, ve bana öyle bakma bu sefer kızmayacağım hatta bi daha sana kızmayı planlamıyorum" babamın yanına gidip ateşini ölçüyormuş gibi yaptım ve ikimizde gülmeye başlamıştık. "neden desem?" "sanırım artık ikna oldum diyebilirim korecen benden daha iyi" "baba benim korecem zaten iyiydi ama neyse hadi bir şeyler yiyelim acıktım"
babamda beni onayladıktan sonra masaya oturmuştuk ben çayları koyarken babam da unuttuğum birkaç bir şeyi daha masaya yerleştirdi. karnımızı doyurduktan sonra babamdan izin isteyip odama çıktım. evimiz iki katlıydı ama üst katında sadece iki oda vardı biri benim diğeriyse boştu orayı hiç kullanmadık. iki kişi için büyük bi ev sayılırdı. babam mimardı evimizi de o tasarlamış ve biz koreye taşınmadan inşaatını bitirtmişti. mutluydum, mutluyduk, sadece ikimiz, annem yıllar önce daha ben beş yaşındayken ölmüş ikizim de öyle. ben hatırlamıyorum o kazada ben de varmışım ama dediğim gibi hiçbir şey hatırlamıyorum. babama koreye taşınma fikrini ben sunmuştum, babam önce beni geçiştirmişti, sanırım biraz araştırma yapmış, korede iş imkanlarının daha iyi olduğunu öğreninceyse bana daha iyi fırsatlar sunabilmek için buraya taşınmaya karar vermişti. iyiki bu kararı vermiş diyorm kendi kendime zaten türkiyede pek bi anım olduğu da söylenemez. kuzenlerimi hiç tanımadım zaten sadece annemin yeğenleri varmış babam ise tek kardeş. yani çok sorun olmadı ikimiz için de.
hayatımı gözden geçirmeye son verip masanın başına geçtim yapmam gereken çok şey vardı aslında, planımsa hedefime odaklanıp gece gündüz ders çalışmaktı ama yazmayı çok seven biri olarak yazmak için kendime vakit ayırmalıydım mesela günde bir ya da iki saat olabilir bunu derslerimin yoğunluğuna göre ayarlamaya karar verdim ve internetten daha çok tyt ayt kitabı sipariş ettim, tabi hepsini bitirmem biraz zor olacaktı ama eğer hedefime ulaşmak istiyorsam bunu yapmalıydım. arkadaşlarıma ve kendime vakit ayırma konusuna gelirsek aslında arkadaşım yok diyebilirim, çünkü okul değiştirmiştim ve yeni okuluma geleli bir hafta olmuştu ve sanırım biraz önyargılılar. kendime gelirsek eğer benim yapmak istediğim şeyler çok basit yazmak ve müzik dinlemek ve tabiki babamla vakit geçirmek ama bunları da yoğunluğuma göre ayarlamalıydım.
kendime bi liste hazırladım, bu listede uymam gereken kurallar yazıyor, en önemli kurallarımıysa fosforlu kalemlerle işaretledim. tabiki en önemli kurallarımın başında asla hedefimi unutmamam ve daima onu düşünerek motive olmam için hedefim yazıyordu.
uykum gelmeye başladığında masanın başından kalktım, yatağımın yanındaki komodinde duran telefonuma göz attım ama bi farklılık yoktu zaten çoğu zamanda olmazdı olduğundaysa bu bankadan gelen gereksiz mesajlardı. alışıktım, telefonu tekrar eski yerine koyduktan sonra üzerimi değiştirip banyoda işlerimi hallettim. gözüm aynadaki yansımama takıldı, çirkin değildim güzellik göreceli bir şeydir bana göre ortalama bi güzelliğim varken babama göre dünyanın en güzel kızı, yeni okulumdaki bazı kızlara göreyse fazla çirkindim. önemli olan nasıl göründüğün değil ki zaten diye geçirdim içimden, ya çok güzel olsaydım da kalbim buz tutmuş olsaydı, eminim o zaman daha az mutlu olurdum.
***
okul formamı giyip saçımı taradım ve serbest bıraktım, babamın yanına indiğimde çoktan kahvaltısını yapmış çıkmak üzereydi. uzanıp yanağından öptüm. "günaydın baba" "günaydın kızım" o da alnımdan öpmüştü. kapıya doğru ilerlerken her zamanki cümleleri kurmadan gitmeyeceğini bildiğim için onu takip ettim. tam tahmin ettiğim gibi cümlelerini arka arkaya sıraladı çıkmadan önce. "kahvaltı yapmadan çıkma sakın, havanın güneşli olduğuna bakma yine yağmur yağabilir en azından hırka giy ve tabiki şemsiyeni unutma, ayrıca gün içinde en ufak bi sorun yaşarsan hemen beni arıyorsun, öğle yemeğini yemekhaneden ye ve sakın dondurma yeme henüz yaz gelmedi, tekrar ediyorum dikkatli ol ve beni aramaya çekinme en ufak şeyde bile, tamam mı kızım" "tamam mı kızım" aynı anda söylemiştik ve ikimizde aynı anda gülmeye başladık.
***
YENİ KİTABIMI BEĞENMENİZİ DİLİYORUMM DİĞER KİTAPLARIM ACEMİCEYDİ BU YÜZDEN SİLMEYE KARAR VERDİM ÜZGÜNÜMM AMA EMİN OLUN BU KİTAP HEPSİNDE İYİ OLACAK YANİ BANA GÖRE :)
![](https://img.wattpad.com/cover/175149308-288-k537234.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ LİMON ÇEKİRDEĞİ
FanficMasum ve bir o kadar şanssız olan kızımız, kıza aşık olduğu için hayatını ondan daha iyi bilip ona yardım etmek isteyen genç ve kızın dünyanın en yakışıklı kişisi olarak nitelendirdiği bir diğer genç peki sonuç ne olacak??? -mavi limon çekirdeği çok...