o n e

946 27 11
                                        

Her adımımda altımdaki asfaltın çatladığı hissine kapılmıştım; öyleydi ki ikinci beldeye, benliğimi yutacak o acı sarmalına atılmış bir ruhtan fazlası değildim, hiçbir zaman olmamıştım da.
Bazı zamanlar geliyordu ki, koşuyordum, ciğerlerim birkaç nefes için çırpınıncaya kadar koşuyordum hem de. Arkadaşlarımsa kahkahalar eşliğinde kelimelerinin suratıma sert bir tokattan farksız bir şekilde çarpmasına neden oluyordu.
Yok sayıyordum, Torino'daki son günlerimizdi ve belki de bir daha adım basamayacağım bu şehrin tadını çıkarmak istiyordum.
Fakat gerçekler belirirdi inkâr etsek de o karanlık yolda. Her bir anı, yarattığımız fırtınada bizden alıp götüreceği parçalarla bizi kıvrandıracaktı; belki şimdi değildi fakat yakındaydı. Umuyordum ki, bu gerçekleştiğinde hiçbir pişmanlık tohumu barındırmayacaktım.

Elijah'ın koluna girip onu biraz daha hızlanması için teşvik ederken, üzerimize yağmaya başlayan yağmur damlalarıyla birlikte yüzümdeki sersem gülümsemeyle bulmuştum kendimi. Gülümsemeyle karışmıştım ve bunu hafif tempolarla zıplarken kullanmıştım. Yağmur damlaları her adımımda daha fazla iz bırakırken bedenimde, minik çantamı başımın üzerine siper etmiş, her ne kadar işe yaramıyor olsa da kendimi korumaya çabalıyordum.
Kollarımız hala birbirine dolanmış bir şekilde olan Elijah yakınır bir tonda, beş kişilik arkadaş grubumuza sesini duyurabilmek için bağırmıştı; fakat hedefin ben oluşum kaçınılmaz bir gerçekti.

"O çanta seni asla korumayacak, biliyorsun değil mi?"

Diğerlerinin kahkahalarını ve tekrar eden cümlelerini görmezlikten gelmeyi öylesine istemiş fakat varlık denizinin ortasında, her bir kelimeye karşı savunmasız, acı içinde hissediyordum. Bir karmaydı ve sıkışıp kalmıştım. Her zaman böyle olurdu.

"Unut gitsin."

Herbirimiz adımlarımızı hızlandırdığımızda kimimiz yemeği nerede yememiz gerektiğine dair konuşuyor, kimimiz ise plan yapıyordu, bense sessiz kalıp sürünün peşinden ilerleyen o kişiydim. Bir kukla misali avucunun içine alan ve hareket ettiren hastalıklı his, beni mümkün olduğunca yavaşlatmıştı.
Bir süredir gözüme çarpan ve düzeltmek için fazlasıyla ilgisiz olduğum ayakkabımın açılan bağcıklarını bağlamak için eğildim. Konuşulan şeyler ilgimi çekmediği gibi can sıkmakta da başarılıydı. Cılız çıkan sesimi görmezlikten geldim, aksi takdirde neler olacağını düşünmek istemiyordum.

"Peki ya şimdi? Plan yapmayı bitirdiyseniz şimdi ne yapacağız?"

Başımı kaldırıp bakındığımda etrafımda kimseden bir iz olmayışına karşı iç çektim, varlığımdan haberdar olduklarından dâhi emin değildim.
Çantamı serbest bıraktığımda, fazlasıyla ıslanmış saçlarımın omuzlarımdan aşağıya dökülmesini sağladım. Hiçbir işe yaramamıştı ve bu beni öfkelendirmeye yetmişti. Yine de adımlarım birbirini kovaladı, arkadaşlarımı aramak için hiçbir çabada bulunmamıştım.

Torino'nun üzerine deniz, adeta göğe yükselmiş de yeniden düşüyorken bakışlarım trafiği, ardındansa sokak sanatçılarını buldu. Birkaçı kucaklarındaki gitar ve kemanlarıyla tüm caddeye neşe saçıyorken hemen önünde dans eden bedenlere çevrildi dikkatim. Herkes fazlasıyla mutlu görünüyordu ve bu, yüzüme yerleşen gülümsemenin en büyük nedeniydi. Umutsuzca yeşil ışığın yanmasını ve bir an önce karşı tarafa geçmek için beklerken, nasıl oldu da dans eden bedenleri izler olmuştum bilmiyordum ama bundan keyif aldığım kaçınılmaz bir gerçekti.

Sonrasındaysa bakışlarım seni buldu. Dans etmekten daha da karışık bir hâl almış saçların, şakaklarından süzülen minik ter damlacıkları ve yüzünden eksilmeyen gülüşünle güzel görünüyordun. Her hareketinde etrafındaki bedenler yer değiştirirken kollarımı birbirine dolamış, cılız bir sokak lambasının altında öylece seni izliyordum. Etrafa saçtığın gülücükler üzerimdeki laneti toz gibi üfleyip şehrin her bir ucuna dağıtırken ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Bakışların kısa bir süreliğine beni bulduğunda o cılız sokak lambasının ışığının altında adeta altın bir anahtar misâli parlıyormuş gibi hissediyordum.
Saçlarımı bir yanımda topladım.
Bu sıradaysa çalan şarkıya uyum sağlıyor ve bana bakmayı sürdürüyordun. Ne kadar zaman geçtiğinin farkında değildim, bakışların hâlâ üzerimdeydi. Kaç kez yeşil ışık yandığını hatırlamıyordum bile, tek yaptığım şey seni izlemek olmuştu.
Tekrardan yeşil ışık yandığını fark ettiğimde gitmeme engel olan şey uzattığın ellerindi. İki elini uzatmış, gözlerinde büyüyen ışıltıyla bana bakıyordun.

You There | Calum HoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin