1●Burası Her Gün Gülerek İntihar Edenlerin Ütopyası

116 10 1
                                    

Karanlığı sevmek güzeldir, hissetmek ise ölüm. Ve ben karanlığı hissedebiliyorum.

İnsan, anılarına ne yazık ki hükmedemez lakin yenilerini yaşarken az da olsa kontrolü eline alabilir. İnsanın doğumu, yaratılış sürecinin sadece ilk adımıdır. İnsanlar kendilerini inşa etmekte olan anı yığınları bana göre. Ruhu sapasağlamken ölüm gerçeğiyle titreyebilir bir insan. Bazense paramparça bir ruh içinde, enkazlarının arasında durup da ölememenin gerçeğiyle...

Klasik, her gün olduğu gibi iğrenç alarmın sesi tüm olayı ele geçirdi. Sesten zaten nefret eden ben bu melodiden de iyice nefret ediyordum. Bir an önce alarmın susması için, kafamı yastığımdan kaldırmadan telefonu kapatma tuşuna basarak kapattım. Koyu mor perdelerimin aralık olan yerinden gözüme giren gün ışığı canımı acıtmıştı. Kafamı diğer tarafa çevirdim. Odaya derin bir sessizlik hakim oldu. Bir süre boş gözlerle odamı inceledim. Bunu istisnasız her sabah yapıyordum. Her odamı incelediğimde dikkatimi çeken tek şey odamın tamamen koyu renklerden oluşmasıydı: siyahın en zifiri tonunda çalışma masam, dolabım, yatağım ve yatağımı saran koyu mor battaniyem. Perdelerim, duvar rengim battaniyem ile bir uyum içerisindeydi. Odamdaki en güzel aynı zamanda en renkli köşeye çevirdim bakışlarımı. Kütüphanem. Odadaki alanın yarısından çoğunu kaplayan açık mor rengi kitaplığım ve içerisinde belli bir düzene göre dizilmiş yüzlerce kitabım. Bakmak bile beni rahatlatıyordu açıkçası. Kitaplarda olan o tarif edilemez eşsiz kokudan, sayfaları çevirirken çıkan o sese kadar aşığım kitaplara. Düşüncelerimi bir süreliğine sessize alarak kafamı güçlükle kaldırdım yastığımdan. Yatakta doğruldum ve ayaklarımın soğuk parkeyle buluşmasına izin verdim. Soğuğu tüm zerrelerimde hissetmiştim. İçim biraz ürpermişti ama bu hissi çok seviyordum. Adımlarımı kitaplarımın olduğu yere doğru atmaya başladım. Elime gelen kitabın ilk sayfasını açtım: '2 Eylül 2014'... 12 yaşındayken, 5 sene önce okumuşum bu kitabı. Okuduğum kitapların ilk sayfalarına hep okumaya başladığım tarihi yazarım ki ilerde geçmişe dönüp baktığımda bu yaşlarımda ne okuduğumu, ne kadar okuduğumu görebileyim diye. Kapının tıklanması ile tüm dikkatimi kitaplardan aldım.

"Günaydın güzeller güzelim, uyandın mı?" Odaya giren annemdi. Bu soruyu karşısında ayakta duran bana sorması çok trajikomikti.

"Hayır Esin Hanım." dedim gözlerimi devirerek. Kısa ve net bir cevaptı bence.

"Toplantım var biliyorsun dün sana söylemiştim ve içimde bu toplantının çok güzel geçeceğine dair bir his var. O yüzden bugün kahvaltıyı ben hazırladım. Hemencecik hazırlan ve bahçeye gel. Bugün okula seni ben bırakacağım."

Annemin yürürken stilettolarından çıkan sesi gözardı etmeye çalışarak odamla birleşik olan lavabonun kapısını açtım. Burası bir tek bana ait olduğu için rahattım ve istediğim gibi kullanabiliyordum. Karışıktı biraz, aynı kafamın içi gibi.

Bir süre sonra tamamen hazırdım. Sessiz adımlarla kahvaltı masasına, bahçeye indim. Annem baş köşeye oturmuş telefonuyla ilgileniyordu. Tam karşısına denk düşen yere sesli bir şekilde oturdum beni farketmesi için. Bakışlarını telefondan alarak bana sabitledi. Her zamanki güler yüzüyle,

"Günaydın bir tanem." dedi.

Cevap vermeye gerek duymadan kahvaltımı etmeye başladım. Kumral saçlarım omzuma düşüyordu ve güneş ışığı saçlarımı daha sarı gösteriyordu. Annem her zaman güzel bir kız olduğumu söyler ancak bunun yanında bir de kendime daha çok özen göstermemi isterdi. Kendime bu şekilde zaman ayırmak psikolojim için elbette güzel olabilirdi fakat ben bu zamanı kitaplarla daha iyi bir biçimde geçirmeyi tercih ediyorum. İki üç lokma bir şey yedikten sonra,

DÖNÜM NOKTASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin