Not:Bu biraz kısa oldu. Daha iyisi gelecek. =]
"Ginger bu çok yanlıştı."
"Sanki dün başka bir şey yapmışız gibi konuşmayı bırakır mısın?"
"Bu şekilde unutabileceğinden emin misin?"
Bu soru üzerine sürekli yaptığım gibi onu öptüm.
"Ginger. Hayır. Düzgün bir şekilde konuşmamız lazım." diyerek beni itti.
"Dennis. Düzgün bir şekilde konuştuk ve ben de gayet iyi bir şekilde açıkladım. Daha açık ifade şekli yok. Seninle beraber olmadan mutlu olmayacağım."
"Biraz zamana ihtiyacım var. Seninle İngiltere'ye geleceğim ama çift olma konusunu düşünmem için yaz bitene kadar bekle."
Bunu sanki çok kısa bir süreymiş gibi söylemesinden hoşlanmamıştım.
Odanın içinde yürüyerek küçük bir daire çizdi ve ardından da dışarı çıktı. Yine yalnız bırakılmıştım. Aradan iki saat geçti ama yine kimse odama uğramadı.
Bu arada yaz zamanı doğal olarak hızlı geçiyordu ve ben hiçbir şey yapmıyordum. Dennis'in varlığı bana arkadaşlarımın olduğunu unutturuyordu. Belki arkadaşlarımın varlığı da bana Dennis'in varlığını unuttururdu.
"Hey Liz? Nasılsın?" dedim.
"Liz?"
Telefondan sadece tıkırtılar geliyordu.
"Hey! Liz!" diye bağırdım.
Biri 'şşş' sesi çıkardı.
"Elizabeth. Telefona cevap ver." dedim sinirle.
"Sanırım telefonun konuşuyor." dedi bir erkek sesi.
"Oh! Hey! Naber?" dedi nefes nefese.
"Orda ne yapıyordun?"
"Hiçbir şey Hermione!"
Bana Hermione demişti. Dennis geldiğinden beri bu ismi duymasam da tuhaf olan kısaltma yapmadan söylemesiydi. Genelde sinirli veya stresli olduğu zaman bunu söylerdi.
"Hermi! S-sonra ara." dedi ve suratıma kapattı. Cinsel işleri her zaman benden önemliydi zaten.
"Hey! Lola! Ben Hermione."
"Selam Hermi."
"Bugün işin var mı?"
"Aslına bakarsan çok sıkılıyorum. Buluşmak mı istiyorsun?"
"Evet. Ama ikimiz değil birkaç kişi daha olsun?"
"Tabii. Hemen ayarlarım sen yeri ve zamanı söyle."
"Yarım saat sonra alışveriş merkezindeki Burger King'de olun. Ben açım!"
"Tamamdır hoşçakal."
"Hoşçakal."
Lola'yı çok seviyordum ama asla yakın olamamıştık. Hiçbir zaman bana sır vermemişti. Ben de ona. Ortaya atılan laflarda bile birbirimizden çekiniyorduk. Aramızda hep bir duvar vardı. Ama tuhaf bir şekilde kendini gidip, Hanna'ya yani en güvenemeyeceği kişiye açıyordu.
Düşüncelerimi bir kenara bırakıp Liz'e ve Dennis'e de davet mesajı gönderdim. Ne yani? Bu gayet arkadaşçaydı değil mi? Dennis'in aklını karıştırmazdım. Hem belki de yanımda eğlenirse kararı şekillenirdi.
Bu yaşananlardan ve itiraflarımızdan sonra ya sevgili olurduk, ya da birbirinden rahatsız olan iki insan. Eğer benimle birlikte olmak istemezse bu iş çok zor olacaktı. Ama kabul ederdi değil mi? Filmlerde böyle oluyor. Platonik aşklar, arada biri olmayınca ya geçici olur, ya da çok az bulunur. Yani büyük ihtimalle hislerimiz karşılıklı. Geriye sadece huzur kalıyor. Benim için huzur oyken, ben onun için huzursuzluğum. Ya da o öyle düşünüyor. Her nasıl oluyorsa, ondan vazgeçmek istemiyorum ama o benden vazgeçerse her şey daha iyi olur. Tamam. Birbirimizi rahatsız ederiz ama en azından normal bir hayat ve ilişki yaşama şansım olur. Dennis ile beraber olacaksam her anımın sorunlarla boğuşarak geçeceğinden eminim. Umrumda mı? Hayır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Redbull
Novela Juvenil"Kaç tane redbull içtin sen?" "Ş-şu kaaadarcııık!" Küçükken hata yaparız ve bunları yaparken sonucu asla ve asla tahmin ettiğimiz gibi olmaz. Eğer o olayı hiç yaşamamış olsaydım, kesinlikle mutlu olabilirdim. Ondan iğreniyorum.