Merhaba Arkadaşlar.Öncelikle tanıtıma gelen güzel yorumlarınız ve voteleriniz için çok teşekkürler.Ayrıca ilk bölümün geç gelmesinden dolayı özür dilerim fakat ailevi sorunlar nedeniyle hikaye aksamıştır.Bunun birdaha tekrarlanmayacağını temin ediyorum ve ilk bölümü sizlerle paylaşıyorum.Her eleştiriye açığım lütfen emeğe saygı okuyunca eleştirip,oy verirseniz sevinirim.Teşekkürler :) ...
Haziran ayının ortasında,her nefes alışında denizin tuzlu ve serin havasını ciğerlerine dolduruyordu Türkü.Aşığı olduğu sahiline kavuşmuş,bunun keyfiyle elindeki deniz kabuklarını kulağına götürüyor ve birbiri ardına şarkılar mırıldanıyordu.Kumu karıştırırken birden eline çarpan deniz yıldızıyla ürperdi.Pürüzlü yüzeyinde gezdirdi ellerini.Göremese de hissedebilecek kabileyeti kazanmıştı artık.YıIlların tecrübesi diye düşünüp kıkırdadı.
Deniz yıldızını eline alıp kokladı.Deniz kokuyordu.Tuz,su ve güneşin birleşiminden oluşan o muazzam,her içine çektiğinde sıcak bir yaz gecesini hatırlatan koku.Birden eline aldığı deniz yıldızında bir problem olduğunu farketti Türkü.Elindeki dört bacaklı bir deniz yıldızıydı.Dudaklarından okuduğu bir kitaptan ezberlediği cümle dökülüverdi;
''Deniz yıldızları bir bacaklarını kaybettiklerinde yerine bir yenisi çıkar!''
Belkide tüm olay buydu.Kaybettiğin bir şeyin yerine bir başkasını yada başka bir şeyi koyabilmek.Deniz yıldızı olabilmek...
***
''Uyanacak mısın Karanlıklar Kraliçesi?!''
İşte Birce ablasına böyle seslenirdi.Karanlıklar Kraliçesi.Bu çok demode mahlası ilk kullandığında ailesinden fazlaca fırça yiyen Birce yıllardır vazgeçmeden ablasına böyle seslenmeye devam etti.Hoş Türkü'nünde komiğine gitmiyor değildi.Karanlıklar Kraliçesi.Belkide haklıydı Birce.On iki yaşındaki bir çocuk,kendi karanlığında hapsolmuş ablasına koyacak başka mahla bulamamıştı.
Yatağında doğruldu Türkü.Yıllardır gündüzle geceyi ayıramamanın garip hüznüyle uyanırdı.Biri uyarmasa gece uyanıp kahvaltı edip,denize koşabilirdi.Lakin Birce kimse bir şey söylemeden on ikisinden beri ablasını uyandırmayı adet edinmişti kendisine.Ablasına tapardı Birce.Onun gibi güçlü,zarif ve güzel olmak isterdi.Türkü güçlü olduğunu hep kabul etsede zarif ve güzel olduğunu hiç kabul etmedi.Zira kendini en son aynada gördüğünde kısacık boyu,yılık dişlerindeki telleri,seyrek siyah kaşları,kısa kızıl saçları ve siyah kısa kirpikli gözleriyle oldukça sıradan ve bir o kadar da çirkindi.Şimdiyse 1,70'lik boyu,uzun beline kadar sarkıttığı kızıl dalgalı saçları,düzgün dişleri ve hafif yanık teniyle normal ve abartılacak kadar olmasada güzel bir görüntüye ulaşabilmişti.Geçen zamanda Birce'nin yardımıyla kaşlarını sıklaştırıp kalınlatşırmış ve biçimlendirmişti.Şehirdeyken sürekli taktığı siyah kalp çerçeveli güneş gözlüklerini yazlıklarına geldiklerinde çıkarırdı.Şehirde en azından gözlükten farkedip dikkat ediyorlardı.Yazlıklarında ise böyle bir şeye ihtiyacı yoktu.Herkes birbirini tanırdı.Birce'ye bile tutunma gereksimi duymadan bikinisini sonrada üzerinden kot şortuyla,pembe tişörtünü geçirdi.Ailesi her kıyafeti Türkü'nün durumunu göz önüne alarak yerleştirmişti.Kahvaltı bile etmeden sahile fırladı.Burda yürümek veya yönünü bulmak için yardım almazdı.Heryeri avucunun içi gibi ezbere bilirdi.Birce hemen arkasından onu izlerdi zaten.Gerçi onu en çok üzen şeyde buydu.Kardeşinin yardım için yaptığı bu hareketlerin aslında onun tek başına bir birey olmasındaki en büyük engel değil miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖR
Teen FictionC'est un beau roman C'est une belle histoire C'est une romance d'aujourd'hui Bu güzel bir masal Güzel bir hikaye Bugünün aşk masalı Gözler kalpden geçenleri gösterir derler.Bi nevi ayna görevi gördüğüne inanılır.Peki ya...