( 14. 01. 2019 Pazartesi 15.00 )
(Yazar'ın anlatımıyla)Elindeki bardaktan çıkan dumanı izlerken aynı zamanda bu gün eline gelen dosyalar hakkında düşünüyordu. Uzun zamandır peşinde oldukları dolandırıcıyı yani Rıza Doruk'u geçen gün yakalamışlardı. Fakat onu yine elinden kaçırmıştı. Bu iş için birini seçip onu bu terörist adına yönlendirmeliydi. Ama kimi ? Şuan önünde 4 tane polise ait dosya vardı. Alanında bir çok başarısı olan polisler. Yaklaşık yarım saattir bu dosyaları inceliyordu. Ama yok. Tam beğendiği biri yoktu. Sonra aklına Selim Komiser geldi. Yılların Selim Babası. Gözü telefona kaydı. Acaba aramak yerine onun yanına mı gitmeliydi ? Hem polisi de görürdü. Önündeki kahvesini sıcak olsun olmasın umursamayıp içti. Eline telefonunu ve çantasını aldı. Koltuğunun arkasına astığı çeketini sırtına geçirdi. Odasından çıkınca asistanı ona meraklı gözlerle baktı. Ona yönelip konuşmaya başladı. "Benim bir kaç işim var Seren. Bana getirdiğin dosyalar odamda oradan alanilirsin." Deyip oradan ayrıldım. Otoparktaki arabama binip Çakıl Polis Merkesine yöneldim.
Trafikten dolayı yarım saatlik yolu bir saate gelmişti. Ama değcekti inanıyordu. Bu yerdeki ilk görevini güzel yapacaktı. Polis Merkezine gelince kapıda bekleyen polisler onu biraz süzdü. Haklılardı üzerinde takım elbise olan biri kim olabilirdi? Ya da neden karakola gelirdi? Onun yeni savcı olduğunu bilmeyenler çoktu. Çünkü daha bugün başlamıştı işe. Karakolun beşinci katına çıkmak için asansöre yöneldi. Asansörün başında bekleyen polise kaydı gözleri telefonda bir şey yapıyordu. Ama öyle normal bir şey olmadığı çok belliydi. Asansör gelince polis savcının önünden geçip asansöre bindi. Savcı umursamayıp ardından bindi. Asansörde beşe basıp dikliğini bozmadan asansörün beşe çıkmasını bekledi. Polis bir anda "oh be işte bu" diye bağırdı. Savcı, polise dönünce polis ona bakıp gülümsedi. "Şey oyunu kazandım da." Deyiverdi. Savcı kaşlarını çattı. "Karakolda telefonda oyun mu oynuyorsun?" Savcının sorusuyla asansör beşinci kata geldi. Polis onu cevapsız bırakıp merkeze ilerledi. Savcı da onu takip etti. Merkezin ortasındaki masada oturan bütün polisler kadını görünce hepsi ona döndü. "Buyrun" dedi içlerinden en zayıf olan bayan. Savcı tam konuşacakken. Bir konuştu. Masa başindaki memur. "Hoşgeldiniz Sayın Savcım. Selim Komiser sizi bekliyor." Dedi zarif bir şekilde. Savcı ona soru soran bayan polise döndü. "Selim Komisere bakmıştım. Buldum. Teşekkür ederim. " dedi gülümseyerek komiser de gülümsedi. "Ne demek Sayın savcım. " demesiyle savcı onları arkasında bırakıp Kapısında Başkomiser Selim Açık yazan odanın kapısını çaldı. Içeriden 'gel' sesini duyunca içeri girdi. "Merhaba başkomiserim." Dosyalarla ilgilenen Selim Baş Komiser. Kafasını hızla kaldırdı. "Vay! Savcı Pınar Kemer. Istanbul'a geldi demek." Savcı onu kafasıyla onaylayıp masanın karşısındaki koltuğa oturdu.
💭 💭 💭
"Kızım bana Ozan Komiserini yollar mısın?" Savcı Pınar, komiser Selim'e dikkatle bakıyordu. Konuyu ona anlatıp bir polise ihtiyacı olduğunu belirtince Selim komiser direk içeriyi arayıp bir polsi çağırdı. 'Demek ki elinde bana göre bir polis var' diye içinden geçirdi. Yaklaşık bir dakika sonra kapı çaldı. Selim komiserin kordinatıyla kapıyı açıp içeri bir polis girdi. Bu Pınar'ın asansörde gördüğü telefon oynayan polisti. 'Demek polisin adı Ozan.' Demeden edemedi içinden Pınar. Ozan da içeride az önce asansörde gördüğü kızı görünce şaşırdı. Bu kızın söylenenlere göre yeni savcı olduğunu duymuştu. Yavaşça bedenini odaya sokup kapıyı kapattı. "Buyurun amirim beni çağırmışsınız." Selim Komiser gülümsedi. Ama bu sinsi bir gülümsemeydi. "Evet, Ozan seni çağırdım. Gözün aydın sonunda sana tehlikeli bir iş sunacağım. Insallah bu sefer şehadet şerbetini tadacaksın." Ozan multu olurken Pınar garipsedi. "Bir komiser bir polise bunu neden söyler. Ayrıca neden bu polis?" Diye düşündü yine içinden. Ozan'nın yüzünde geniş bir gülümseme belirdi. "Sağolun komiserim. Görevim ne?l diye sorarken masanın başına geçip dik durdu. Onurla, gururla...
Bütün görevi anlatıldı Ozan'a. Ozan yarın göreve başlayacaktı. Pınar karakoldan mutlulukla, Ozan gururla ayrıldı akşam üzeri.
💭 💭 💭
(15.01.2019 Pazartesi 18.00)
(Yazarın anlatımıyla)Bazen biri mutluluk yaşar hayatın keskin, sivri pençelerinde bazıları acı.
Elinde yeni başvurduğu hastaneden de red kağıdı almış eve dönen bir doktor. Biraz üzülmüştü bu defa. Ama alışmıştı. Bu dokuzuncu olmuştu. Dokuz kez farklı farklı hastaneye başvurmuş ve hepsinden red kağıdı almıştı. Elinde tuttuğu kağıda bakarken cebindeki telefon titredi. Dosyayı arabasının yan koltuğuna koydu ve cebinden -zor olsada-telefonu çıkardı. Arkadaşlarımdan gelmişti. Liseden beri bir hayli sevdiği arkadaşları. Arkadaşları ile birlikte olduğu gruba girdi merakla.
👉 Never Give Up 👈
Başkomiser: Bir hayırlı olsun alırım gençler. Yeni bir olaya aldım. Insallah bu defa şehadet şerbeti içeceğim.
Mesajla gülümsemeden edemedi Umut. Bu da deli arkadaşıydı. Ozandan gelen mesaja oyalanmadan cevap yazdı.
"Ah benim deli Komiserim. Insallah. Sende kurtul biz de." Deyip yolladım. Benden sonra Ayça ve Barış yazdı sırasıyla.
Ayça'cık: Oğlum ben bir psikoloğum delileri iğleştiryorum ama sen beni delirtiyorsun.
Yakışıklı Avukat: Bu sefer olmassa ben içiricem sana o şerveti. En hakiksinden.
Bora'dan cevap gecikmedi. Ama her zaman ki gibi saçma bir cevap.
Yamuk Mimar: Gençler bende aşık oldum. Bu sefer harbi diyorum. Diğer 87'si gibi değil. Bu sefer harbi.
Yakışıklı Avukat: Bora sende şerbet ister misin oğlum. Bak harbi hiç utanma söyle. Sadece bir tık uzağındayım. Tek yapman gerkeken tuvalete gelmek benimle. Gerisi bende.
Ayça'cık: Yakışıklı Avukat sende bunlara benzemeye başladın. Iğrençsiniz. Bu arada yarın işi olmayan var mı?
Düşünmeden yazdım.
"Ben"
Cevap gecikmedi.Başkomiser: Yine mi olmadı be oğlum. Bu Ali amcadan korkulur ya. Sen şirkette çalış diye her şeyi yapıyor.
Ayça'cık: Üzüldüm. Peki benimle yarın kitap fuarına gelir misin?
Yapacak bir işim olmadığı için
"Gelirim" yazdı. Ben tam anahtarı takacakken cevap geldi.Ayça'cık: Teşekkür ederim. Bu arada bugün işe başlamayıp yarın benimle geleceksin ya bir mucize olacak. Inaniyorum. Içimden büyük bir his var.
Anahtarı takacakken durdum. Kenara bırakıp düşündüm. 'Acaba mucize diye birşey var mıydı? Varsa bile bana hiç bir şekilde uğramamıştı. Yani küçükken kendimi çok şanslı hissederdim. Birbirine aşık iki insanın bir oğluydum. Sonra liseye başlarken annemi kaybettim. Hemde doktorun basit bir hatası yüzünden. Zaten bu yüzden doktor olamamış mıydım? Sonra babam bana bakmamaya bana baktıkça annemi hatırladığını dile getirmişti ve benden aniden uzaklaşmıştı. Benimle ilgilenmemişti. Hep dedem vardı. Ben tıp okuyup tusu kazanınca benim karşıma geçip babalık duygusu geldi birden , doktorluk yapmak yerine Güven holdingin başına geçmemi istedi. Ben kimdim? Hayatımı babamın çizmesine izin mi verecektim." Diye düşündü. Kafasını kaldırıp dikiz aynasına baktı. Kendini izledi. Sonra birden "Ben Umut Poyraz Güvensem. Kendi istediğim mesleği yapacağım. Eğer mucize beni bulamıyorsa ben ona gideceğim." Direk yola koyuldu.
💭 💭 💭
Ben geldim tatlı okur. Teşekkür ederim. Burada olduğun için. Ilk bölümü nasıl buldun? Umarım beğenmişsindir. Bunu yani beğenip, beğenmediğini benimle yorumlarda paylaşır mısın? Şimdiden teşekkür ederim. Umarım beğenip vote atmışsındır. Kendine iyi bak. Haftaya yeni bölümü yayınlayacağım. Görüşürüz. Kendinize iyi bakın. Doktor Beyle kalın. Iyi geceler. 💙💙💙
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doktor Bey 1
Teen FictionSevgi, saygı, umut hepsi geçici, bir duygu var ki o hep seninle. Kalbinde. Mutluyken seni üzen. Üzgünken daha çok üzen. Bi duygu Acı... Eskiden yıldırımdan korktuğum da kulaklarımı tıkar onu duyamazlıktan gelirdim. Acı vermemesi için. Korkmamak i...