Hayatımın geçtiği yerden eve dönmenin şaşkınlığı içindeyken Aleyna’nın boynuma atlaması beni kendime getirdi. Anne olmanın getirdiği büyük sorumluluk çoğu zaman suratıma tokat gibi inmişti. Aleyna halen kucağımdayken bir taraftan kenarda öylece duran Nisa’yı inceliyordum. Gözlerinde gördüğüm hayal kırıklığıydı. Onları ilk kez yalnız bırakmıştım. Her ne kadar mantığım artık büyüdüklerini ve kısa bir süre annesiz kalmalarının normal olduğunu söylese de kalbimde hissettiğim vicdan azabıydı.
En kuvvetli hissettiğim duygulardan biri de Max’e duyduğum özlemdi. Birkaç gün için bile olsa onu çok özlemiştim. Ona fena halde aşık olmuştum. Gerçekten daha önce hiç tatmadığım bir güven duygusu hissediyordum onun sayesinde. Ne yaşarsak yaşayalım artık yanımda biri vardı ve her şeyiyle mükemmel biriydi.
Kızlarla ilgilenirken Aleyna parmağını köpek kulubesine doğru uzattı.
‘Artemis kayboldu anne.’
Şaşırmıştım. Bu kadar ıssız bir ortamda nereye giderdi. Max üzülmüş olmalıydı. Kızları bahçede oynamaları için bırakıp Max’in yanına giderken hemen kapının yanında, yerde gördüğüm manzara karşısında irkildim. Koca ölü bir sıçanın bedenine bir sürü kurtçuk hücum etmiş, ziyafet çekiyorlardı. Yaşadıklarım yüzünden her şey bana fazla geliyordu. Ne olmuş yani bir hayvan ölmüş. Ama ben gereksiz rahatsız olmuştum. Ne vardı kapının bu kadar yakınında olan böyle bir pisliği Max temizleseydi. Geldiğimden beri pek konuşmamıştı.
‘Max Artemis nerede?’
‘Kulubesindedir.’
‘Çocuklar günlerdir kayıp olduğunu söylediler.’
‘Tanrım haberirm yok.’
Uyur gezer gibi bir hali vardı. Normalde köpeğe çok değer verirdi.
‘Max ilaçlarını kullanıyor musun?’
Boş boş suratıma baktı.
‘Ne ilacı?’
Yine geçici hafıza kaybı olmuştu sanırım. Endişem ilacını almamasıydı. İlacı almazsa ne olurdu hiçbir fikrim yoktu. Ancak korkum eski haline dönmesiydi. Ne kadar sürede olurdu bu bilmiyordum. Anlaşılan gitmekle Max’e de kötülük yapmıştım.
Hemen ilaç firmasını arayıp durumu bildirdim. Bana yine benzer şeyler söyleyip kapattılar. Endişe edecek bir şey yoktu sanırım. Geçen seferki gibi geçer giderdi.
Koridordan geçerken gördüğüm şeyler yüzünden yine şaşkınlıktan afalladım. Beth ve John’un cihazları hala evdeydi.
‘Max! Beth ve John cihazlarını almamışlar.’
‘Onlar gelmedi.’ Dedi ve üst kata çıktı. Ona sormamın ne anlamı vardı ki? Gittim ve Nisa’ya sordum. Ama o da Max’i doğruladı.
‘Senin gittiğin günden sonra hiç ortaya çıkmadılar.’
Akşam çocukları yatırdıktan sonra Max’in yanına gittim. Onu çok özlemiştim ve yalnız kalmayı iple çekiyordum. Yanına uzandım. Kolunu başının altına almış dalgın dalgın bakıyordu. Boynuna sokuldum. Yanağına küçücük bir öpücükle ilgisini çekmeyi başarmıştım. Şaşkın bakışlarına aldırmadan dudaklarına küçük öpücükler kondurmaya başladım. Birbirimize sarılıp uzun uzun öpüştükten sonra yorgunluk peşimizi bırakmadı ve sarılmış vaziyette uyuyakaldık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Destiny
Horreur‘Sadece bir rüyaydı.’ ‘Hayır rüya değil. Hep orada. Hep aynı yerde.’ ‘Gerçek değil o Aleyna.’ ‘Hayır orada.’ diye parmağıyla gösterdi çekinerek. Başımı çevirip karanlığa baktım. Kim bilir karanlığın içinde neler hayal ediyordu. ‘Ne var yavrum ora...