Byun Baekhyun antreye kapaklanırcasına girdi, kucağındaki paketleri güç bela sandalyenin üzerine bırakırken, kapıyı ayağıyla iterek kapadı.
"Şükürler olsun." diye mırıldandı. "Kris amca iyi ki kalorifer diye diretti."
İçerinin sıcağı soğuktan uyuşmuş yanağını pembeleştirmeye ve kürk başlığının altına girmemekte inat eden kumral saçlarına takılmış kar taneciklerini eritmeye başlamıştı. Üstündekileri çabucak çıkardıktan sonra paketleri yeniden toparladı ve kendisiyle amcasına yemek hazırlamak için mutfağa geçti.
Konforlu bir mutfakta yemek pişirmenin keyfini çıkararak işi kolaylaştıran tezgahları ve çevresindeki modern dekoru hayranlıkla süzerek, bir yandan iş yapıyor, bir yandan şarkı mırıldanıyordu. Amcası oturma odasıyla yatak odalarının dekorasyonu için planlar yaptıkça Baekhyun da son model mutfak araç gereçlerini sergileyen parlak broşürlere kaptırmıştı kendini. Dairenin döşenmesi bittiği zaman, ikisi de hem kendilerinin hem birbirlerinin yaptığı işi beğenmişlerdi. Tam ortasında dişlerini gösteren kafasıyla koca bir kaplan postunun yer aldığı, boydan boya yaprak yeşili bir halıyla kaplı değişik oturma odasını gözden geçiren Baekhyun hayranlıkla amcasına dönmüştü.
"İnan bana Kris amca, eğer şimdiki işin olmasaydı dekorotörlükten büyük para vururdun. Marifetlerini öyle bir döktürmüşsün ki!" Baekhyun oradan oraya dolanarak, Kris'in yurt dışı gezilerinden toplayıp getirdiği ender bulunan biblolar, çeşitli süs eşyaları beğeniyle dokundukça amcasına gülümsüyordu.
Hindistandan alınmış dik ağacı bir masanın üstünde duruyor. Abajurlerin hemen altında amcasının güney denizlerinden bir mercan adasında keşfettiği değişik biçimli deniz kabukları ile çeşitli boylarda kristal parçaları güzelce kümelenmişti. Duvardaki yaldızlı ayna eski bir cami resmini resmini yansıtıyordu. Bir başka duvarda Brezilya'dan alınmış el işi karo seramiklerle zarif oymalar, uzakdoğu ipeğinden perdelerin ışığını alacak biçimde yerleştirilmişti. Burası dekorasyonu yapan ilginç adamın yaşam öyküsünü dile getiren egzotik, şaşırtıcı ama temelde rahat bir odaydı.
Ne var ki, yeni evlerine taşınmanın heyecanı geride kalalı altı ay olmuştu ve Kris amca yeni bir geziye çıkmak için yerinde duramadığını gösteren belirtiler, bir kaç haftadır Byun Baekhyun'un gözünden kaçmıyordu. Baekhyun iki kişilik sofrayı kurarken gülümsedi. Amcası yeni bir inceleme gezisine çıkacağını utana sıkıla her açıklayışında Baekhyun, bu haberi çok şaşırmış gibi karşılıyor, böylece amcası sözlerinin hiç de sürpriz olmadığını fark etmiyordu. Kris heyecanla gezisiyle ilgili planlar yaparken bir yandan da Baekhyun'u Seul de bir başına bırakmanın vicdan azabını yaşıyordu.
Baekhyun gerçekten amcasını iyi tanırdı. Daha kırkına varmadığı halde botanik alanında ün yapmış olan ve bilime hizmet adına yeni, ilginç bitkiler bulabilmek için dünyanın en uzak köşelerine giden bu ince yapılı yaşam dolu yaşından genç gösteren amcayı Baekhyun gerçekten sever ve onunla gurur duyardı. Baekhyun onun asistanıydı ama gezilere katılmayı kesinlikle reddettiği için merkezde görevliydi ve bir yandan amcasının öğrettikleri, öte yandan bu konuya duyduğu ilgi sayesinde çalışmaları daha şimdiden bilim adamları tarafınca beğenilmeye başlamıştı.
Baekhyun saatine baktığında kaşları çatıldı. Amcası son dakikada yapılması gereken bir görüşme ya da uzayıp giden kurul toplantıları nedeniyle gecikecek olursa olsun bir yolunu bulup kendisine haber verirdi. Belirli bir süre bekledi. Yağmurlu bir akşam olduğundan trafik yoğundu ve bu sebeple gecikmiş olamalıydı. Bunları düşünüp endişelerini yatıştırmaya çalışırken telefonun çıkardığı tiz sesle irkildi. Heyecanlı bir sesle "Alo " dedi.
Kontrollü, serikanlı bir şekilde yanıt veren bir kadın sesiydi.
"Baekhyun."
Baekhyun telefondaki kişiyi hemen tanıdı. Peş peşe sorular yağdırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞLE OYNAMAK
Fanfiction⚠Margaret Rome'nin eserinden uyarlamadır. "Ünlü botanik uzmanı Byun Baekhyun siz misiniz?" "Buna inanmak bu kadar zor mu Senyör?"