Uçak, son durakları olan kıyıdan haraket ettiği zaman Beakhyun'un sinir savaşının artık biteceğini düşünerek bir haftadır içinde yaşadığı gerginlikten biraz olsun sıyrılıp başını koltuğuna yasladı. Chanyeol'un kendisinin gerçekte kim olduğu konusundaki bilgisini açığa vurmamasından sonra Beakhyun gerekli açıklamayı yapmak için bir kaç kez girişimde bulunmuştu. Ne var ki ne zaman Chanyeol'a yaklaşacak olsa, o ya konuyu değiştiriyor ya da nazik bir tavırla önemli bir işi olduğunu bahane ederek oradan uzaklaşıyordu. Beakhyun sonunda onun kendisiyle herhangi bir şey konuşmak istemediğini kavramış ve onuru öylesine kırılmıştı.
Chanyeol'un o gece neden kendi tarafını tuttuğunu neden Sindy'e yalan söylediğini çok düşünmüştü. Sindy'in bu konuda herhangi bir şey söylememesini Chanyeol'un sağladığına da emindi.
Beakhyun yapayalnız kalmıştı. Çünkü kimseyle konuşacak hali yoktu. Ötekiler olağanüstü bir durum olduğunu bir takım şeylerin ters gittiğini sezimlemişlerdi. Bu kadar ufak bir toplulukta böylesine büyük bir gerginleri gizli tutmak olanaksızdı.
Herkes kendi işiyle uğraşır gibi görünmüş ve Beakhyun'un üzgün, mutsuz bakışlarını görmezden gelmişlerdi.
Beakhyun ise artık işine vermiyordu kendini. Baktığı her bitki de, gördüğü her çalılıkta Chanyeol'un sert bakışlı pürüzsüz yüzü karşısına dikiliyordu.
Beakhyun'un içi geçmişti. Kendisini sarsan bir elin omzuna dokunuşuyla uyandığında, uçakta bir eksikliğin olduğunu sezdi ama ne olduğunu anlayamadı. Motorlar durmuştu, eksik olan şey motorların gürültüsüydü. Gelmişlerdi. Güle oynaya inmeye hazırlandılar. Herkes bir an önce banyo yapmak, rahat bir bir yatakta yatmak, iyi bir şeyler yemek, doğru dürüst bir şeyler giyebilmek özlemiyle, bir an önce dışarı çıkmak için sabırsızlanıyordu. Otele doğru yola çıkmadan önce Chanyeol bir konuşma yaptı.
"Sizleri uygarlığın nimetlerine kavuşmaktan alıkoymak istemiyorum. Ama içinizde kendini yatağa atıp, bir daha çıkmamayı tasarlayanlar varsa, anımsatmak isterim ki, bu akşam otelde bizim onurumuza bir yemek verilecek. Hepimizin orada bulunmanızı rica ederim. "
Otele vardıklarında Beakhyun'un baş ağrısı dayanılmaz bir migren niteliğini almıştı. Aspirin aradı. İki aspirin içtikten sonra, tozlu çizmelerini çıkarıp kendini yatağa attı. Uyuyabilmek umuduyla gözlerini yumdu fakat uyku tutmuyordu.
Ne yaparsa yapsın gözünü kapadığı anda Chanyeol ile ormanda geçirdiği o en güzel gün evini ailesini anlattığı gün geliyordu gözünün önüne. Acaba o zaman gerçeği söylemiş olsaydı, Chanyeol'un tepkisi ne olurdu? Daha o zamanlar gerçek kimliğini öğrenmiş ve gerçeği benim ağzımdan söyletmeye mi çalışıyordu acaba?İç çekti, bu iç çekiş daha çok acı dolu bir iniltiye benziyordu. Varlığının bile farkında olmayan bir adamı düşünmenin boşluğuna öfkelenerek, daha olumlu tutarlı bir şey yapmak için yataktan kalktı. Kokulu sabun ve ılık suyla iyice yıkanırsa belki kendini toplar gözüne uyku girebilirdi.
Ne var ki, yıkanmak uyku getireceği yerde Beakhyun'a öyle bir canlılık verdi ki, neredeyse yerinde duramaz oldu. İç çamaşırıyla odada gezinmeye başladı. Sonunda amcasının ısrarla koydurttuğu smokinin asılı olduğu dolaba gitti. İyice üzerine oturan ceketi hem olduğunda uzun göstermiş hemde Beakhyun'a sade bir şıklık kazandırmıştı. Chanyeol ilk kez böyle iyi giyimli gördüğü zaman yüzünde oluşacak ifadeyi merak etti.
Duyduğu sesle irkildi, zira uzun zamandır gülme sesini işitmediğinden tanıyamamıştı.
Yirmi yaşındaydı ve yirmi yaşın bütün dürtüleri yeniden uyanmaya başlamıştı içinde. Bu akşam Chanyeol ile yakın olma isteğiyle yanıp tutuşuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞLE OYNAMAK
Fanfiction⚠Margaret Rome'nin eserinden uyarlamadır. "Ünlü botanik uzmanı Byun Baekhyun siz misiniz?" "Buna inanmak bu kadar zor mu Senyör?"