7. Bölüm

270 21 56
                                    

Beakhyun, yağmurdan sonra tropik bitkilerin ne hal aldığını ilk kez görüyordu.Az önce ölmek üzere üzere gibi duran bitkilerin, otların nasıl dirildiğini, nasıl bir yeşil, daha bir canlı olduğunu görünce sevinçten haykırmak geldi içinden; ama bu çoşkuyu sesini çıkarmadan yaşadı. Ormanın  boğucu,yapışkan sıcaklığı gitmiş, yerine Baekhyun'un sinirlerini yatıştırıcı bir ilaç etkisi yapan serin bir nemlilik gelmişti.Her bitki, her ot yeniden yaşama dönmüş gibiydi ve dört yandan alabildiğine yükselen kokular, sanki toprağın gökyüzüne sunduğu bir şükran ilahisiydi. Beakhyun, Chanyeol'un arkasından kayarcasına hızlı yürüyor; ne onun asık suratına aldırıyor, ne de yeniden ortaya çıkan güneşin kurutmaya başladığı sırılsıklam giysilerine.

Kendini çevresindeki güzelliklere kaptırmıştı. Güneşten korunmak için taktığı şapkayı umursamadan çıkardı. O sırada Chanyeol bütün dikkatini  yola veriyor, gözünü bir an olsun yoldan ayırmıyordu.Yanından geçtikleri her noktada hangi yöne sapacaklarını belirlemek için eğilip toprağı inceleyen Chanyeol'dan gözlerini ayırmayan Baekhyun ise ormanda yolunu kolayca bulan vahşi bir hayvanı seyreder gibiydi.

Yarım saat daha böyle gittikten sonra, Chanyeol durdu ve hoşnutsuzluğunu belirten bir tonla mırıldandı. Baekhyun hoşnutsuzluğun nedeninin anlayabilmek için yana eğildi ve yerdeki otların arasında uzanan, çiğnenmiş yolu görünce içine bir korku doldu. Köye varmak üzereydiler. Chanyeol bilinmedik  yerli diliyle çevresindeki çamlara doğru seslenince, Beakhyun önce irkildi, çalılıklar aralanıp da, ömrünce gördüğü en vahşi görünümlü dört yerli ortaya çıkınca büsbütün korktu. Baekhyun refleksle Chanyeol'un yanına sokuldu. Chanyeol  gözlerini kendilerine doğru gelen yerlilerden ayırmadan alçak sesle konuştu.

"Korkmanıza gerek yok.Bize bir şey yapmak isteselerdi saatler önce karşımıza çıkarlardı. Serinkanlı  olun ve daha da önemlisi, korktuğunuzu sakın belli etmeyin." 

Beakhyun yerlilerin yaklaştığını görünce korkuyla ürperdi ama belli etmemeye çalıştı. Şaşkın bakışlarla adamları süzüyor, kendisine yabancı gelen her ayrıntıya dikkat ediyordu. Örgülü saçları, Beakhyun'u ürperten gülümseyişlerinde ortaya çıkan sivri dişleri, sıçrar gibi yürüyüşleri, yürürken hafifçe öne eğilişleri, gövdelerini kaplayan boyalar ve süslemeler, bu adamların birer hilbat garibası gibi görünmelerine yol açıyordu. Beakhyun onlara bakarken , kendisi terbiye ve nezaket kurallarından öyle habersiz oldukları kanısına vardı.Peki ama, duyduğu sesler gerçekten kulağına yabancı mıydı acaba? Anlaşılmaz sesler arasında kulağına bildik heceler takıldı. Chanyeol'a baktı ve onun gülümsediğini görünce şaşırdı. O zaman her şey yerli yerine oturdu; yerlilerin dudaklarından dökülen o bildik sözler 'Caramuru'ydı. Ve adamlar onlara savaş açmak şöyle dursun, Chanyeol'u  takma adıyla selamlıyorlardı.

Beakhyun titreyen bedenini bir ağaç gövdesine yasladı ve bu çoşkulu karşılama törenini izledi. Chanyeol sırtlarını okşadı. Bütün bunlar Beakhyun'nun tanıdığı bildiği yaşantıdan öylesine farklıydı ki birden kendini tutamayıp gülmeye başladı. Gülmekten gözünden yaşlar gelerek ağaca sarıldı. Ama yanağına inen bir tokatla kendini topladı. Ne olduğunu kavrayamadan başını kaldırmış duran Chanyeol'a baktı. İrileşmiş gözlerinden önce panik sonra şaşkınlık daha sonra da öfke ve nefret okundu.

Sinirden titreyerek, "Hayvan! Nasıl cesaret edebildin buna!" Chanyeol, sanki onu ilk kez görüyormuş gibi şaşkınlıkla yüzüne baktığı an, Beakhyun sözlerininin onu can evinden vurduğunu anladı. Ne var ki, Chanyeol kendini çabuk toparladı. Beakhyun'u tutup sarstı. Bu sarsıntıyla, Beakhyun'u sarıveren bütün korku çekilip, yerini korkunç bir öfke aldı. Yumruklarını kaldırdı. Chanyeol'un yüzüne indirmeye hazırlandı ama bir anda bileklerini  demir gibi parmakları arasında sıkıştırdığında acıyla yüzünü buruşturdu.

ATEŞLE OYNAMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin