Beakhyun'un söyledikleri son bir kaç gündür aralarında kurulmaya başlayan dostluk bağlarını koparıp attıktan sonra Chanyeol tek kelime konuşmamıştı. Kayığı bıraktıkları yere vardıklarında ve yol boyunca bu böyle sürüp gitmişti.
İkisi de konuşmak için karar verip bunu asla kelimelere dökemediler.
Kıyıya çıkarlarken herkesin kendilerine büyük bir şamata ve çoşkuyla karşılamasına rağmen Sindy bir kenarda buz gibi duruyordu. Onlara hoşgeldiniz demek için bile yerinden kımıldamadı. Sonunda Chanyeol ötekilerin sözünü keserek, "Lütfen teker teker konuşun. Her şeyden önce bize yemek verin verin. Karnımızı doyurunca öğrenmek istediklerinizi anlatırız!"
Kalabalık söyleneni mantıklı bulup yemek hazırlığı için dağıldığında Sindy yerinden kalktı. Kollarını açarak Chanyeol'a koştu ve içtenlikle kucakladı. Beakhyun duyduğu kıskançlığın yüzüne yansıyacağını anlayınca arkasına döndü. Dönmesiyle nereden geldiğini göremediği Branston'un kollarında buldu kendini. Ötekilerin yanında itip uzaklaştıramayacağı için de kucaklamasına katlanmak zorunda kaldı. Branston'un sımsıkı kollarından sıyrılmayı ve başını tam zamanında çevirmesiyle dudaklarına uzanan öpücükten kurtulmayı başarmıştı. Chanyeol ile göz göze geldi. Sindy'i kollarına almış Beakhyun'un Branston'a vereceği tepkiyi keskin bakışlarla izliyordu. Beakhyun bunu görünce numaradan içtenlik ve sevinç gösterme gereği duymuştu.
"Branston, geri dönmek ne güzel. Beni özledin mi?"
Branston neredeyse üzerine atlayarak onu sıkıca sardı. "Özlemez olur muyum! Köyün nerde olduğunu bilen çıksaydı sizi aramaya gelecektim."
Sözünün doğrulamak için Sindy' e baktı."Evet." dedi Sindy ve gözleri bir an Beakhyun'a kaydı. Hemen sonra yüzüne yerleştirdiği sahte gülümsemesiyle Chanyeol'a döndü. "Beni almadan gittiğini duyunca nasıl üzüldüm nasıl kırıldım. Tabi bunun senyor Beakhyun'un fikri olduğundan kuşkum yok."
Chanyeol soğuk bir tavırla konuşmaya başladı.
"Ormana çalışmaya gittik. Haksızlık ediyorsunuz. Senyor Beakhyun'un işine olan bağlılığı onun başka bir şey düşünmesine yer vermeyecek ölçüdedir. Bunu hatırlatmama gerek yok herhalde. Senyor Beakhyun'un amacı insanlığa yardım edecek bir buluşa ulaşmaktı, bunu da başardı. "
Sindy Chanyeol'un savunması karşısında kızardı. Bu adamı koruması hiç hoşuna gitmemişti.
" Özür dilerim senyor. " dedi lafı uzatmayarak."Şaka tatsız kaçtı galiba."
Beakhyun'un Sindy'e ayıracak bir saniyesi bile olmadığından başını hafifçe sallayarak özrünü kabul etti.
Yemek boyunca her yandan çelişkili sorular soruldu. Anlattıkları her küçük ayrıntıyı dikkatle dinlemişlerdi. Yolculuğu uzun uzadıya anlatıp bitirmeleri herkesin sorusunun cevaplandırmaları saatler sürmüştü. Ekiptekiler yolculuk üzerine konuşa konuşa dağılmaya başladıklarında gece yarısı çoktan geçmişti. Ateşin başındaki son kişi de kalkıp Branston ile ikisini yalnız bıraktığı sırada Beakhyun yorgunluktan tükenmiş durumdaydı. Biraz önce Chanyeol'un Sindy ile sarmaş dolaş gittiğini gördüğünde içi yanarak izlemişti. Şimdi bir an önce uykuya dalıp acıdan kurtulmak istiyordu.
"Yatmadan önce şöyle bir dolaşalım. Sana anlatacağım şeyler var." dedi Branston.
Beakhyun başını olmaz anlamında sallayarak, "Anlatacaklarını sabaha sakla, çok yorgunum."
"Yorgunsun tabi. Ama söyleyeceğim şey önemli ve bir dakikacık sürecek."Beakhyun'un tartışmaya mecali yoktu üstelik onu da vazgeçmeyecek kadar tanıyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/178301734-288-k793596.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞLE OYNAMAK
Hayran Kurgu⚠Margaret Rome'nin eserinden uyarlamadır. "Ünlü botanik uzmanı Byun Baekhyun siz misiniz?" "Buna inanmak bu kadar zor mu Senyör?"