Uçak planladıkları gibi ilk mola yerinde durduğunda herkes sıcaktan bir an önce kurtulmak için kapıya doğru atıldı. Baekhyun uçağı çevreleyen kauçuk çemberin üzerine indi ve temiz, serin havayı ciğerlerine doldurdu. Uzun zamandır unutmuş olduğu ormana özgü bu kokuya alışmaya çalışırken Chanyeol'un emir verici sert sesini işitti.
"Hadi, kımıldayın biraz Senyör. Yarım saat sonra yemek yiyeceğiz."
Baekhyun yanakları kızararak yere atladı. Herkes sessiz sakin görevlerini yerine getiriyordu. Baekhyun ne yapacağını bilemez halde afalladığı sırada Branston; "Ben ateşi yakayım." dedi."Sende kap kaçağı ve pişireceklerini getir. Aradığın her şeyi şurada bulacaksın. "Başıyla indirilmekte olan eşyayı gösterdi. "Çorba ve kahve pişirmesini bilir misin?"
Baekhyun rahatlayarak "Çorbayla kahve mi? Sadece bu kadarcık mı?"
Branston sırıtarak," Bu akşamlık bu kadar. Ama her gün böyle olacak sanma bebeğim."
Baekhyun yüzünde oluşan tiksintiyi ondan saklamaya çalışarak işe koyuldu. Yarım saat göz kırpmadan çalıştıktan sonra ateşin üzerindeki çorbayı son kez karıştırıp kamp kuran arkadaşları gelmeden sofrayı hazırladı. Kap kaçakları son kez kontrol ettikten sonra içi rahatlamıştı.
Bir alay insan yiyecek ve içecek isteyerek başına üşüştüğü anda korkularını kaygılarını unutuverdi. İçten içe yaptığıyla gurur duyarak herkesin tabağına çorba ve mis gibi dumanı tüten kahve ikram etti.
Baekhyun kendi tabağını eline aldığı anda Branston elini sallayarak yanındaki yeri gösterdi. Baekhyun'un bu yılışık adamla arkadaşlık etmeye niyeti yoktu fakat şartlar şu anlık bunu gerektiriyordu.
Chanyeol'un dibinde duran Sindy yüzünde alaylı bir gülüşle ona baktı. Baekhyun kendisinin böyle terleyerek hazırladığı yemeği keyfini çıkara çıkara yediğini gördüğünde, haksızlığa uğramışcasına öfkelendi. Anlaşılan en az çaba gerektiren iş ona verilmişti.
İştahla çorbasını yudumlayan Felix ,"Bugün ki ilerlememizden memnun musunuz Senyör? Programımız üzerinde çalışmaya başlamak için kalacak mıyız, yoksa yarın hareket edecek miyiz?" diye sordu.
"Biz de Josep ile bunu konuşuyorduk. Burada gereğinden fazla oyalanmamalıyız. Belalı Sangabriel şelalesini geride bırakırsak rahat edeceğiz."
"Belalı mı?..." Felix'in sesinde belirgin bir kaygı vardı.
"Evet, birkaç kilometro sonra şelaleler başlıyor. Negro Nehri'nin daraldığı kısım sonunda dokuz şelale daha var. Bunlar yol boyunca karşılaşacağımız tehlikeli şelaler değil. Oriono üzerinde daha beterleri var. Ancak bu karşılacağımız ilk engel olacaktır."
Baekhyun'un cesaret edemediği soruyu Sindy sordu. "Ama bu uçakta güvende olacağız değil mi?"
"Bu iş kaptanımızın marifetli ellerine bakıyor, fakat bu badireyi sağ salim atlatacağımıza eminim."
Yemeğin geri kalanı boyunca havadan sudan konuşuldu. Baekhyun işini bitirmek için kalkmaya yeltendiği sırada Branston aldırış etmeden ona engel olmuştu.
Baekhyun saat ilerledikçe göz kapaklarının kapanmasına engelleyemez hale geldi.
"Senyör size bitirmeniz gereken bir işiniz olduğunu hatırlatmam şart mı?"
Baekhyun sesin emredici tonu karşısında içgüdüsel bir hareketle yerinden fırladı, ama öylesine yorgundu ki, aklını başına toplayıp cevap verebilmesi için birkaç saniye geçmesi gerekti. Ne var ki, onun yerine Branston atıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞLE OYNAMAK
Fanfiction⚠Margaret Rome'nin eserinden uyarlamadır. "Ünlü botanik uzmanı Byun Baekhyun siz misiniz?" "Buna inanmak bu kadar zor mu Senyör?"