Bölüm 1

180 8 5
                                    

           Merhaba, bu bizim ilk hikayemiz değil. Son da olmayacak. Bundan sonra elimizden geldiğince düzenli bir şekilde pazar günleri hikayemizin yeni bölümünü yayınlayacağız. Three Days Grace - Never Too Late ile birlikte okuyabilirsiniz. Keyifli okumalar...

Kafasını kurcalayan tüm düşüncelerden ve kuşkulardan bir saniyeliğine kurtulup ormanlık kamp alanında çoktan uyumuş olan ailelerinin çadırlarına baktı Ilena. Aslında tek bir ailenin. Ardından da simsiyah, yıldızlarla bezenmiş gökyüzüne; belki de son defa. Uzun kahverengi saçları çimenlerin üzerinde yılanlar misali yayılmıştı. Yattığı yerden doğruldu. Ayağa kalktığında kendi çevresinde birkaç kez döndü çevresindeki ağaçlara bakarak. O döndükçe beraberinde her şey dönüyor ve birbiri içine karışıyordu. En çok da bu hissi seviyordu Ilena. Bir süre sonra güneşin doğması gereken tarafa baktı ve Aria’nın çadırına yöneldi. Zamanı geliyordu.

*   *   *

Aria yalnızca 5 dakikalığına gözlerini kapatmıştı. 2. dakikasında ise uyuyakalmıştı. O uyuduğu birkaç dakikada bile binlerce korku dolu kabus gördüğüne yemin edebilirdi. Bir anda bacağında bir hareket hissetti ve korkuyla gözlerini açtı. Bu da mı bir rüya acaba diye düşündü Aria. Yavaşça doğrulduğunda Ilena’nın karanlıklar içindeki siluetini gördü ve rahatladı. Ancak bu rahatlaması birkaç saniyeden daha uzun sürmedi. Zamanı gelmişti.

*   *   *

“Telefonlar?”

“Tamam.”

“Defter ve kalemler?”

“Tamam.”

“Getirdiğimiz giysiler?”

“Tamam.”

“Takı türünde her şey?”

“Tamam.”

“Buraya getirdiğimiz her şeyi aldık mı yani?” diye sordu tekrar Ilena.

“Tamı tamına her şeyi. Ardımızda bırakmayacağımız her şey tamam. Bizimle beraber, her şey tamam. Bitirelim artık. Sıkılmaya başlıyorum.” Dedi yerden kalkmak için Ilena’ya elini uzatırken.

İki genç kız yavaş yavaş ormanın derinliklerine daldılar.

“Ateş yakmak için düz ve geniş bir alan bulalım. Sonra çalı çırpı toplarız. Kibritleri yanında aldın mı?”

“Evet, babam kibritleri bulamayınca bayağı delirdi değil mi?” diyerek kahkaha attı Aria. Şimdi ikisi de gülüyordu. Ve ardından büyük bir sessizlik. Gözlerini ifadesiz bir biçimde tek noktaya dikip yürüyordu iki genç kız, biraz korkuyla...

Aria bozdu sessizliği:

“Bence şurası ateş için uygun. Sen ne dersin?”

“Tamam. Başka yer arayacak halim kalmadı zaten.” Diye söylendi Ilena.

“Kibritlere hiç ihtiyaç yok aslında değil mi?” Hafifçe gülümsedi.

“Tabii ki de hayır. Ama yine de ne olur ne olmaz.” Dedi ikisinin de parmaklarının ucunda süzülen küçük, ışık saçan alev parçalarına bakarken.

*   *   *

Onların ateş yakmak için çalı çırpıya, kibrite, çakmağa ihtiyaçları yoktu. Tek bir hareket; kocaman bir ateş. Sönmeyen, gecenin karanlığında onların umutları kadar büyük bir ateş gökyüzüne doğru kıvılcımlar gönderip aydınlatıyordu görünmeyenleri.

Ilena en son olarak ikisinin de çantalarını attı ateşe. İki kız, tüm hatıralarına, şu ana kadar sahip oldukları tüm şeylere son kez baktı. Cesaret ve korkuyu ilk kez beraber ve bu kadar yoğun yaşıyorlardı.

 “Arkamızda bizi hatırlatacak ne kadar az şey olursa o kadar iyi.” Dedi Aria.

 “Kesinlikle. Yanlarına dönüp bir kez daha bakmak ister misin? En azından son defa?” diye sordu ailesini kastederek. Kendisi de bakmak istiyordu. En az kendi ailesi kadar sevmişti onları ne de olsa.

“Olur. Ama hızlı olmalıyız. Karar verdiğimiz vakit neredeyse yaklaşıyor.” Dedi. “Ateşi söndürelim. Her şey kül oldu.” Ilena başını sallayarak onayladı. Ateşi söndürdüklerinde kalan küllerde, gerçekten de geçmişi bırakıyormuş gibi hissetti Aria.

 *   *   *

Hızlı bir şekilde ama ses çıkarmadan ilerliyorlardı. Kamp alanına geldiklerinde rüzgar artmış ve hava biraz soğumuştu. Yaz mevsiminde olmalarına rağmen burası oldukça serin bir yerdi. Ailelerinin çadırları tamamen kapalıydı ve hiç ışık yanmıyordu.

“Çadırları açmamız mümkün değil. Uyanırlar. Böyle de hatırlayabiliriz onları. Çadırlarında, sakin ve güvenli, huzur içinde uyurken.” Dedi Ilena.

 “Bizi özleyecekler, ama gereken bu değil mi?”

 “Tabii ki öyle Aria. Gereken bu olmasa yapmazdık. En doğrusu bu. Herkes için en karlısı. Her şey birgün unutuluyor. Merak etme.”  Aria ne kastettiğini anlamıştı. Ilena bile artık düşünmüyordu o korkunç geceyi.

 “Hadi artık gidelim. Hareketsiz kalınca üşüdüm.” Dedi Aria ellerini ısıtmak istercesine birbirine sürterek.

Yine yürümeye başladılar. Bu sefer, son duraktı gidecekleri yer. Her şeyin biteceği yer. Bir uçurum. Dimdik, muhteşem manzaralı bir uçurum. Hava hafifçe maviye dönmeye başlamıştı.

Uçurumun kenarına geldi iki kız. Ilena Aria’ya elini uzattı. El ele tutuştuklarında, ikisi de korkuyordu. Küçük bir kuş sürüsü uzaktaki dağın üzerinden geçiyordu. Rüzgar kulaklarında uğulduyor ve saçlarını karıştırıyordu. Aşağıdaki sivri kayalıklara bakmak insanın başını döndürüyordu.

“Hazır mısın?” diye sordu Ilena.

 “Hazırım.” Uzaktaki dağın da ötesinde, kuş sürüsünün hemen arkasında küçük, sarı bir şey göründü: Güneş. İşte, şimdi vakit gelmişti. Gözlerini kapatıp, ellerini sımsıkı bir şekilde tutuştular kendilerini derin uçurumdan atarken…

         Yorumlarınız bizim için çok önemli. İyi ya da kötü tüm düşüncelerinizi yazın ki biz de eksikleri görüp tamamlayabilelim. Lütfen yorum yazın.

           

        

         

                                                            

        

Young WitchesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin